Ana içeriğe atla

bass extremes: steve bailey ve victor wooten

steve bailey ve victor wooten
steve bailey ve victor wooten

konserlerde filan, orada arkada bir yerlerde duran sıkıcı tiplerdi basçılar... şimdi kalkıp da "e abi, roger waters, paul mccartney vs?" demeyin, oyun bozanlık etmeyin:)... pek ön plana çıkmazlar, oralarda bir yerlerde takılırlardı... ne kadar garip ki, çıkarın o basçıyı oradan, kaldırın bas gitarı, asla dinleyemeyiz o konserleri! bu kadar tuhaf bir durum işte o bas gitar denen muhteşemlik... varsa elinizde dilediğiniz sesleri kaldıran programlardan, üşenmeyin, deneyin... yada ekolayzırda çok değil, sadece biraz kısın basları da görün ne hale geliyor o elektro gitar...

basmış, davulmuş, şuymuş buymuş pek enterese etmezdi beni de bir zamanlar... bir zamanlar dediğim de, resmen 25 - 30 yıl öncesi yahu:))... hadi 20'de anlaşalım da z kuşağını kaçırmayalım iyice... "hangi dinozoru okuyoruz be, kafa gidiktir bunda" deyip, bassıp gitmesinler... ama bass dinlesinler bol bol...

dinlesinler ama hani bası?... çok kalitesiz ses çıkarıyor olmalarına rağmen, takılı oldukları otomobilden daha pahalı olan hoparlörlerden çıkan bası değil tabii... bas gitar ve kontrbas gibi enstrümanlardan çıkan bas sesini dinlesinler bol bol... "çok sağlam bas kullanmış abi" denen şey değil özetle... çok sağlam bas çalınabilir ama kullanılamaz:))... "bas" aşağıdakidir... kullanılmaz, çalınır...


bu arada; z kuşağı diye bir şey olmadığı gibi, önünde harf bulunan diğer kuşaklar da yoklar... palavra hepsi... benimki hangisiydi? unuttum ama o da yok... kuşaklar arası çatışma var sadece ki o da mö 2500 yılında da vardı zaten...

neyse, konu dağılmasın... konu bas gitarcıların "bizsiz bu iş asla olmaz ama bütün gözler şu zibidi gitarcıda!" demiş olmaları ve ön plana çıkmaya başlamaları... şimdi değil tabii, onlarca yıl önce bu ayaklanmayı başlattılar... rock müzikte solist ve gitarcıların, caz müzikte ise piyanistlerin, gitaristlerin, vokalistlerin ve bilimum nefesli çalgıcıların gölgesinde daha ne kadar gidebilirdi bu iş? özlük haklarına sahip çıkmaya başladılar tabii...

seksenli yılların başlarında dikkatimi çekmeye başladı bas gitar ve basçılar... bir zamanlar trt vardı... şimdi de var ama bir zamanlar harikaydı... trt televizyonunun üzerimde emeği çok büyüktür... jaco pastorius, stanley clarke, marcus miller, paul  chambers, dave holland, charlie haden, ron carter vs vs... daha kimler kimler... nasıl unuttum, tabii ki mingus... trt sayesinde öğrendik, takip ettik...

yukarıda videosunu paylaştığım victor wooten da delikanlı yaşlarında idi... izlerdik, görürdük kendisini ama tabii pek de ön planda değil, dönemin ünlü isimlerine eşlik ederken dikkat çekerdi sadece... sonrasında, çok kısa sürede kendisi de dönemin ünlü cazcılarından biri olmayı başardı... bela fleck ile adını duyurdu dünyaya... bu arada; öncesinde de victor wooten tanınıyordu... nasıl tanınmasın, ilk konserine çıktığında 5 yaşındaymış... konuşmayı ve bas gitar çalmayı aynı anda öğrenmiş olduğunu şuradaki muhteşem konuşmasından anlıyoruz... bu konuşma çok önemli, müzikle alakası olan herkes mutlaka dinlemeli...

victor wooten, prog metal albümü de çıkarmıştı... isterseniz inceleyin... octavision...

birçok grammy ödülü sahibi olan victor wooten, özellikle son yılların en etkili basçısı konumunda... son solo albümü trypnotyx, üçlü formatta bob franceschini ve dennis chambers ile birlikte çıkardığı bir albüm... kendilerini dünya turnesi kapsamında, izmirde izleme şansına da nail olmuştuk... izmirde daha önce de basın zirvesindeki diğer iki isimle birlikte de izlemiştik zaten... smv olarak; yani stanley clarke, marcus miller ve victor wooten... pandemiden kısa bir süre önce de stanley clarke izmiri ziyaret etti, muhteşemdi... özellikle yazıyorum bir izmirli olarak... dünyanın en baba basçıları izmiri es geçmediler bugüne kadar...

doksanlı yılların başında, "neler yapıyor bu victor kardeş?" derken, bu sefer de steve bailey kardeşle tanıştırmıştı beni... ana konuya gelinceye kadar ettiğim laflara bakın:)... bu paylaşımın konusu bu ikili aslında... victor wooten ve steve bailey... yani bass extrems projesi...

victor wooten'ı takip ederken, doğal olarak hemen steve bailey'i de tanıyorsunuz çünkü bas gitar dersi niteliğinde ortak çalışmaları olan bass extrems hemen göze çarpıyor... aşağıya birlikte yaptıkları bass extremes performanslarından birini koyayım hemen... bass extremesi izleyince zaten ister istemez "noluyo lan!" diyerek kısa sürede bas manyağı olup çıkıyorsunuz... a chick from corea ve arada sanki benny hills show sıkıştırılmış... bass extremes, bu 2 ustanın bir arada gerçekleştirdikleri bir proje ve albüm, video ve kitap olarak yayınlanmıştır... bol taping, slap ve harmonik içerir... izleyeceğiniz teknikler önceki tekniklerin kendilerine ait modifiyeleridir ve çoğunun mucidi de kendileridir...



altı telli perdesiz bas gitar çalan steve bailey, uzun süredir ünlü berklee müzik okulunun bas bölüm başkanlığını yürütüyor... olağanüstü bir usta... victor wooten da bu okulda zaman zaman derslere katılıyor... bugüne kadar dizzy gillespie, rippingtons, jethro tull ve willie nelson gibi dev isimlerle çalıştı ve albümlerinde yer aldı steve bailey... altı telli perdesiz basın öncüsüdür ve teknikleri dünya çapında incelenmektedir... yani "nasıl yapıyor bu işi bu adam yahu" gibisinden:)... son solo albümü carolina'da willie nelson, ron carter, ian anderson, mike stern, dennis chambers gibi dev isimlerle bir dizi düet yer alıyor...

bence çok özel bir videoya denk geldim, onu paylaşayım... gelmiş geçmiş en büyük ustalardan biri, hocaların hocası françois rabbath ile kafalarına göre takılırlarken... yani şu jam denenden... reçel?... muhtemelen berklee'de... ustalar artık enstrümanlarında yapacak daha fazla şey bulamadıklarında, tuhaf ama yine ustalıkları ile dalga geçen işlere irişiyorlar:)... rabbath da işe öyle başlamış aşağıda:)... yukarıda verdiğim dennis chambers bağlantısında da aynısını göreceksiniz... tıklamadınız değil mi?... çabuk çıkın yukarıya ve izleyin...



victor wooten ve steve bailey birlikte; 1992 yılında, tüm zamanların en çok satan bas ürünlerinden biri olan bass extremes'i kurdular... proje kapsamında, workshoplar düzenleyip konserler verdiler... bu çalışmalarını dvd ve cd yayınları takip etti... o zamandan beri victor wooten's bass/nature camp ve bass at the beach çalışmalarını başarıyla sürdürüyorlar... her iki bas kampı da dünyanın her yerinden öğrencilerin ilgisini çekiyor... basçılara tavsiyemdir, katılın bu kamplara diyeyim bari... kampların isimleri bile fazlasıyla cezbedici...

bass extrems - s'low down

pandemi sürecinde, berklee college of music'in de desteğiyle, daha yüksek bir etkileşim ve iletişim standardı peşinde koştular ve bu da performanslarını ve sunumlarını bir sonraki aşamaya taşıyan çalışmalarla sonuçlandı... geçtiğimiz ağustos ayı içinde piyasaya sürülen yeni bass extremes albümleri s'low down; davulcu gregg bissonette ile kaydedilmiş... albüme misafir olan ron carter, marcus miller, edgar meyer, oteil burbridge, john patitucci ve yukarıdaki fotoda yer alan toplam 18 kalbur üstü sanatçı arkadaşları da cabası... bu üçlü; 2022-23 yıllarında da bütün dünyayı yine dolaşacaklar... albümü de konserleri de kaçırmayın derim...

s'low down albümüne hazırlık konserlerinden birini de paylaşayım ve bitireyim... davulcu derico watson... hatırlatayım yine, albümden bir kaç ay öncesine ait ama albümde yer alacak parçalar var aşağıdaki kesintisiz performansta...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

gelem gelem (djelem djelem)...

çingene bayrağı "öldüğüm zaman beni ayakta gömün çünkü bütün ömrüm dizlerimin üstünde geçti" "gyelem, gyelem", "jelem, jelem", "dzelem, dzelem", "dželem, dželem", "delem, delem", "djelem, djelem", "celem, celem"... ve daha bir çok benzeri türevi var bu "gelem, gelem" in... farklı çingene (roman) diyalektlerinde birbirine benzeyen ama farklı yazılan bir çok örneğine rastladım... aşağıdaki fotoğrafta bile, bir yanda dzelem yazarken, hemen yanında verilen sözlerde djelem yazılmış... en yaygın olarak kullanılan ise "gelem" olduğu için, ben de o şekilde yazıyorum... çingeneler, çingene kültürü, müziği ve çingene katliamı hakkındaki aşağıdaki yazıları da okuyabilirsiniz   çingeneler   çingene müziği   tüm dünyadaki çingene halklarının ortak marşı oluyor gelem, gelem... insanın içini titreten çok önemli bir çingene şarkısı... zarko jovanovic e ait... çingeneler arasında çok sevildiği içi

çocuğa gitar nasıl alınır?

başlığı atmam çok uzun sürdü!... "çocuğa gitar nasıl alınır" tuhaf geldi... "gitar çocuğa nasıl alınır" daha tuhaf... "nasıl çocuğa gitar alınır" ilginç oldu... "çocuğa nasıl gitar alınır" daha değişik oldu... her neyse işte, yazının bütün bu değişik sorulara yanıt vermesine çalışayım da olsun bitsin... aslında çok zor bir konu hakkında yazacağım çünkü bu sayfaya "çocuğuna gitar almayı düşünen ama bunu nasıl yapması gerektiğini bilmeyen, işin içinden çıkamayan kişiler" arama motorları tarafından zorla getiriliyorlar ama bu sayfada öyle bir konu yoktu... artık olmak üzere... gelen kardeşlerimiz elleri boş dönmesinler diye düşündüm ve bildiğim kadarıyla yazayım dedim... "çocuğa gitar nasıl alınır" ve "gitar çocuğa nasıl alınır" sorularının yanıtı basit ve hemen geçeceğim; cebe bir miktar para konulur ve müzik aletleri satan yerlerden birine gidilip, satın alınır... bunu geçiyorum... "nasıl çocuğa gitar a

gnossienne

source: martha graham center of contemporary dance www.marthagraham.org Photograph by Soichi Sunami gnossienne denince akla önce yaratıcısı erik satie geliyor doğal olarak ama onun dışında akla hayale gelebilecek her şey de geliyor ruh durumuna göre... özellikle o büyük üne sahip olan gnossienne no 1 dinlerken ben parçayı her seferinde başka başka hissediyorum... bu eserin aslında hiç bir şekilde eğlenceli, neşeli vb filan olması mümkün değil gibi çünkü doğaya aykırı ama bana komik ve neşeli geldiği bile oldu!... yorumu dinleyenin ruh durumuna  bırakabilen bir eser... önce şu yukarıdaki fotodan bahsedeyim, koreografisi amerikalı efsane kadın dansçı martha graham a ait 1926 nisanında prömiyeri yapılan dans gösterisinden... fotoğraf 1927 yılına ait ve gnossienne dans performansından bir enstantane... martha graham, 1991 yılında 97 yaşında öldü... amerikanın en eski dans kumpanyasının kurucusu ve ölene kadar da koreografilerini sürdürmüş... gnossienne ise martha grahamın ilk ba

mohsen namjoo

az önce tanıştım mohsen namjoo ile ve yine ilk dinlediğim parçasında, hatta daha parça başlar başlamaz "budur" dediklerimden oldu... şu anda henüz 2. parçadayım ve dinlediğim ilk parça ile ikinci parça arasında zerre kadar alaka yok! sevdim bu adamı:)... zannedersem zaman zaman olduğu gibi "çok engin bir derya" ile karşılaştık yine ve zaten ben de bu bloğu boşuna yazmıyorum, öğreneceğiz bakalım ne kadar enginmiş mohsen namjoo ... karşılaştığım ilk bilgiyi -saçma da olsa- hemen vereyim; ülkemizde muhsin namcu diyenler de var!... hatta uzun uzun tartışmalar bile yapılmış bu konuda!... biri diyor sen hatalısın, öbürü diyor; hayır sen yanlışsın... her konuda olduğu gibi, bu konuda bile ciddi bir ayrışma söz konusu... klasik ülkemiz insanı durumu... tamam, gerçek adı doğal olarak farsça ve yazılışı farklı çünkü mohsen namjoo iranlı bir sanatçı... bu konuda bile tartışmaya ne gerek var anlamış değilim... çok mu zor? bakarsın adamın sayfasına, o neyi kabul etmişse, s

çocuklar müziğe hangi enstrümanla başlamalı?

piyano neden bu paylaşımı yapıyorum? önce onu yazayım... neden olacak, çok soru geliyor... çocuk ve genç sanatçılarımızı paylaştığım için sık sık, doğal olarak bana soran aile çok oluyor bu konuyu ve bazı başka konuları... en çok sorulan sorulardan biri de şu: "bizim çocuk müziğe çok meraklı, hangi enstrümanla başlasın? hangi kursa gönderelim?" kabaca bu soru çok geliyor... tabii devamı da var... bir kaç soruyu da ayrı bir paylaşımla yazarım... daha önce çocuğa gitar nasıl alınır? gibi bir paylaşım yapmıştım, onu okuyan, bu piyano işini de soruyor haliyle... bir çok özel kurs var... enstrüman satan mağazalar var... müzik öğretmenleri vs var ama galiba anladığım kadarıyla aileler verilecek cevabın tarafsız olmasına özen gösteriyorlar... yani doğal olarak işin içinde ticari, parasal, ekonomik vs vs konular olunca, galiba tatmin edici olmuyor... mesela piyano kursu veren bir yere sorduklarında aldıkları cevabın "piyano" olması onları tatmin etmeyebiliyor... beni de e

gordion oda orkestrası

gordion oda orkestrası geçtiğimiz haziran ayında yeni bir orkestramız daha dünyaya geldi.. gordion oda orkestrası .. son yıllarda bu konuda çok güzel kıpırdanmalar var ve yeni orkestralar, korolar, projeler, etkinlikler dikkat çekmeye başladı.. bu yeni ve genç oluşumların bir kısmı maalesef çinliler yarasa çorbası içtikleri için çeşitli şansızlıklara denk geldiler ama ben kaldıkları yerden yollarına devam edeceklerinden eminim... orkestranın en önemli hedefi; genç sanatçılara mesleklerini icra edebilme şansı vermek... sadece orkestracılık anlamında değil, solistlik anlamında da kendilerini gösterebilme yolunu onlara açmak... tabii ki bunu yaparken benim gibileri de barok konserlerle buluşturacaklar... buluşacağız gordion oda orkestrasıyla ancak birlikteliğimizin devamı için sürdürülebilirliğin sağlanması da şart... oldukça fazla sayıda genç sanatçımız gordion bünyesinde bir araya geldiler ve büyük bir heyecanla çalışmalarını sürdürüyorlar.. günümüz şartlarında, mutlaka sponsorlarının o

can özhan ve öğrencileri

can özhan yazıya nasıl başlayacağımı bilemedim... kaç aydır duruyor bu paylaşım taslak olarak ama elbisesini giydirip, paylaşmam lazım... ben normal koşullarda can özhan gibi ünlü ustaları değil de, ünlü birer usta olacak genç sanatçılarımızı yazıyorum... can özhan da genç sanatçı ve 32 yaşında bu aralar ama bloğun konseptinin çok dışında bir sanatçı artık... çok başarılı ve benim hiperaktif sanatçı olarak tanımladığım sanatçılarımızdan can özhan da.. konserler, projeler, ustalık sınıfları, orkestra kurmalar vb bir çok farklı aktivite devam ederken, bir çok da genç kemancı yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor... hepsi de çok başarılılar ve aslında her biri ayrı ayrı paylaşımları fazlasıyla hak ediyorlar ama ben bu tip paylaşımlar yapmayı tercih ediyorum.. yani ortada bir proje, orkestra, destek programı vs gibi bir ortak çalışma içinde yer alan genç sanatçılarımızı paylaşma gibi... bu paylaşımın konusu ise; en az sanatçılığı kadar başarılı olduğu öğretmenliği can özhan'ın... v

org

benim hastalık boyutunda bir takıntım vardır bu org konusunda, bir kaç paylaşımımda bahsetmiştim daha önce... ülkemizde "org" olarak adlandırılan çok geniş bir müzik aleti grubu olması ve farklı adlandırılmalara gidilmeden, tamamına org adı verilmesidir bu takıntı... aslında bu takıntımda pek de haklı değilim, biliyorum ama üzerinde tuşları olan, birbiriyle alakasız her türlü cihaza tek bir isim verilip, org denmesini de hep yadırgamışımdır...  keyboardlar & piyanolar  başlıklı eski paylaşıma göz gezdirirseniz anlarsınız bu takıntımı... bu gereksiz takıntımda pek de haklı değilim dememin sebebi ise şu; aslında benim "org" denilip geçilmesini yadırgadığım cihazlar da "org" denen şeyin geliştirilmiş, elektronikleştirilmiş, dijitalleştirilmiş halleri... üstelik türkçe karşılıkları da yok ve tamamına org deyip geçmek de yanlış sayılmaz... benim takıntılı biçimde "gerçek org" dediğim ve hayranı olduğum şey aşağıdaki muhteşem varlık oluyor...

ilham perileri

ilham perileri (müzler) biraz sakat bir konuya dalasım geldi, bakalım işin içinden çıkabilecekmiyim... şu anda çok az bilgim var şu ünlü ilham perileri hakkında... şöyle bir olası kaynaklara da göz gezdireyim dedim, gözüm de korktu ama yıllardır hep ilgimi çeker bu ilham perileri... müzler de deniyor, musalar da... ingilizce muses... hemen her dilde yunanca orijinaline sadık kalınmış... Μοῦσαι (moũsai) ise orijinali oluyor... yunanca tabii... müz kelimesinin kökeni de "men" miş... bana pek bi alakasız geldi ama öyleymiş sonuçta... men kelimesi ise çok fazla ciddi anlamlar taşıyor: akıl, düşünce ve yaratıcılık!... umarım ingilizce insanoğlu denen "men" buradan gelmiyordur ama sanki öyle... bu kadarla da kalmıyor, bu 3 ana kavramın altını dolduran konular çok önemli; bilim, edebiyat ve sanat... konu ağır anlayacağınız... men kelimesinden köken aldığı söylenen müzler ise sanat, bilim ve edebiyat alanında eserler veren insanlara ilham getirmekle görevli periler.

concertgebouworkest'te üç bilkentli

meriç nisan soytutan (viyola), arcan isenkul (viyola), kerem erşahin (fagot) bilkent üniversitesi müzik hazırlık lisesi 11. sınıfta öğrenimlerine devam eden meriç nisan soytutan (viyola), arcan isenkul (viyola) ve kerem erşahin (fagot); c oncertgebouworkest young orkestrası tarafından davet edildiler... daha doğrusu; farklı ülkelerden toplam 73 seçilmiş öğrenci arasına girmeyi başardılar... 4-21 ağustos 2022 tarihleri arasında hollanda'da hem eğitim alacaklar hem de önemli solistlerle konser verecekler... concertgebouworkest ; 130 yılı aşkın bir süredir ara vermeden sesini duyuran, dünyanın en iyi orkestralarından biri olarak kabul ediliyor... concertgebouworkest young ise; adı üstünde, bu orkestranın uluslararası gençlik orkestrası oluyor... üç başarılı genç sanatçımız, bu orkestranın etkinliğine katılacaklar... concertgebouworkest young, avrupa ülkelerinde öğrenim gören 14-17 yaş grubundaki genç sanatçılara önemli bir tecrübe kazandırmayı ve eşitlik ilkesi içinde fırsat yar