Ana içeriğe atla

derya türkan

çok çalışkan bir usta derya türkan... ülkemizde bir müzisyen grubu var; çok başarılılar, genelde gençler... yada ruhları genç... her şeyin üstesinden rahatlıkla geliyorlar... tanınmaları, anlaşılmaları biraz gayret sarfetmeyi gerektiriyor... hiç beklemediğiniz anda, hiç beklemediğiniz ortamda karşınıza çıkıverirler... bir konserde, bir albümde yada bir grupla... dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanda, herhangi bir türde... klasik türk müziği, caz, fusion, türk halk müziği, klasik müzik yada world... hatta rock, metal yada hip hop da olabilir... derya türkan da onlardan biri...

ve ben bu sanatçıları ne zaman ve nasıl tanıdığımı da bir türlü toparlayamam aklımda... derya türkanı ben yanlış hatırlamıyorsam, televizyonda görmüştüm ilk kez... ve yine tam emin değilim ama galiba "tutam yar elinden" adlı bir türküde öyle bir kemençe çalmıştı ki! adını aklıma kazımıştı... şimdi çok aradım o videoyu ama bulamadım... o an benim atmosferim mi uygundu yoksa derya türkanın atmosferi mi bir acayip idi bilmiyorum ama o kemençe ve derya türkan adı hafızama tam kazınmıştı... nasıl olsa bir yerlerde çıkar yine karşıma demiştim...

demez olaydım, her yerde çıktı sonrasında karşıma:)... gerçekten olur olmaz her yerde çıktı derya türkan... bu nasıl bir çalışkanlıktır, nasıl bir kemençe ve müzik aşkıdır... aynı anda 2-3 iş değil, 7-8 iş yapmış resmen...

hafızama atarım böyle etkileyici ustaları ve ilk fırsatta araştırır incelerim... beyin bedava nasıl olsa... ama!... ama sı şu; o dönemde derya türkan ile ilgili çok çok az bilgiye ulaşabilmiştim... işin kötüsü; şimdi de çok az bilgiye ulaşabildim... çünkü derya türkan ın "resmi" web sayfası yok... tamam, internette hiç bilgi yok değil, var ama bir çoğuna nasıl güvenip de burada bahsedeceğim ki!... güvenilir kaynak çok az... en güvenilir kaynak ise doğal olarak sanatçının kendi sayfası oluyor... ama sayfası yok derya türkanın...

bu resmi web sayfası olayına ben kafamı fena halde takmış durumdayım... bu yazı bitsin, ilk iş olarak o konuda yazacağım... şu yukarıda "ülkemizde bir müzisyen grubu var" demiştim ve çok çalışkan olduklarını yazmıştım ya; işte o müzisyen grubunun önemli bir bölümünün resmi web sitesi yok... bu sanatçılar interneti pek önemsemiyorlar... tahminimce gereksiz buluyorlar, interneti sevmiyorlar pek... vakitleri yok... yada ne bileyim, olsa da olur, olmasa da olur diyorlar herhalde...

gerçekten anlayamıyorum ve çok kızıyorum... derya türkan ve bir çok kalbur üstü sanatçımızın web sayfalarının olmamasına bu kadar çok kızmamın sebebi; onların çok değerli olmaları, onları herkesin tanımasını istiyor olmam... derya türkan bir şekilde bu yazıyı okursa, kırılmasın, üzülmesin... gasparyanın nasıl kendisi ve duduk (balaban) hakkında sayfası varsa; derya türkanın da olmalı... hem de en az 3-5 dilde... çünkü kemençenin de derya türkanın da meraklısı çok dünyada...

her birinin bir şekilde erkan oğur ile bir bağlantısı çıkıyor bu müzisyen grubunun... galiba erkan oğurun çok etkisinde kalıyorlar çünkü erkan oğur için internetin tam bir zırvalık anlamına geldiğini biliyorum... üstelik; galiba erkan oğur ile çalışmanın keyfini alan müzisyen, diğer çalışmalarını biraz biraz bırakmaya başlıyor... galiba dedim, bilmiyorum tabii... bana öyle geldi... yada erkan oğur onları bırakmıyor... bir şey oluyor ama...

derya türkan olağanüstü bir kemençe sanatçısı... tabii klasik kemençe... diğeriyle aram iyi değil hiç... klasik kemençeyi ne kadar çok seviyorsam, laz kemençesini de o kadar çok sevmiyorum... klasik kemençe apayrı bir olay... iki kemençe birbirinden nasıl bu kadar farklı olabilir anlamış değilim... işin gerçeği adları kemençe ama bence görünümleri benziyor sadece... hatta görünümleri bile benzemiyor... kemençe dünya genelinde çok sevilen, tanınan, bilinen ama yeterince bilgi sahibi olunamayan enstrümanlardan biri... derya türkan ise; en büyük üstadlardan biri... ilk kez katre programında çok dikkatimi çekti demiştim, sonrasında uzun bir süre hiç denk gelmedim derya türkana... bir gün bir chopin piano konçertosu videosu izleyene kadar... piyanoyu çiğdem erken çalıyordu... birden kemençe girdi devreye!... hem de ne giriş... "bu kemençe derya türkandır kesin" dedim ve o çıktı...
Küçük yaşlarda müzikle tanışan Çiğdem Erken, 7 yaşında piyano çalmaya başladı. Ankara Devlet Konservatuarı'nın ardından Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesinde Master ve Sanatta Yeterlik Programlarını bitirdi. Ayşegül Sarıca'dan piyanist olabilmek, Yücel Erten'den tiyatroda müzik yapabilmek adına çok şey öğrendi. 1994-1999 yılları arasında Ankara Devlet Operası'nda korepetitör ve orkestra sanatçısı olarak görev yaptı. 1994-1999 yılları arasında Ankara devlet Konservatuarı'nda ve B.Ü Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nde Öğretim Görevlisi olarak görev yaptı. 1999-2010 yılları arasında Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesinde Yardımcı Doçent statüsü ile görev yaptı. Üniversitede Piyano, Oda Müziği, Tiyatro Müziği ve Müzikaller üzerine dersler verdi. Oldrich Danek'in yazdığı Yücel Erten'in yönettiği "Savaş İkinci Perde'de Çıkacak" adlı oyuna yaptığı müzikler ile geçtiğimiz sene eleştirmenler tarafından verilen Tiyatro Ödüllerinde "Yılın Oyun Müziği" ve VIII. Lions Tiyatro Ödülleri Direklerarası Tiyatro Ödüllerinde "Yılın Özgün Tiyatro Müziği" ödüllerini kazandı. Geçtiğimiz sezon İBBŞT'de sahnelenen "Binali ile Temir" adlı oyuna yaptığı müzikler ile X. Lions Tiyatro Ödülleri Direklerarası Tiyatro Ödüllerinde "Yılın Özgün Tiyatro Müziği" ödülünü kazandı. Zaman zaman kendi yazdığı şarkılar ile konserler veriyor. Önceleri profesyonel yaşantıdan uzak tuttuğu şarkıları paylaşım sitelerinde büyük bir ilgi ile karşılaştı. Çoğunluğu re minör tonunda olan şarkılarının gördüğü ilgi üzerine "Kız Kafası" adlı albümünün kayıtlarını tamamladı. Ve sanatçı tiyatro müziği ile piyanist, müzik direktörü ve besteciliğini İstanbul da sürdürmektedir... Kaynak: ttnetmuzik.com.tr 
2 kere ummadığım anda karşıma çıkan ve 2 kere hayran bırakan derya türkan, sonrasında artık sık sık karşıma çıkmaya başladı... kudsi erguner... erkan oğur... jivan gasparyan... fuad... baki duyarlar... ve en son oscarlı argo filmi ve renaud garcia-fons ile çıktı karşıma... çok da iyi arkadaşlarmış aldığım istihbarata göre garcia-fons ile...

herkes "ince saz" dan tanıyormuş derya türkan ı... ama ben ince sazı derya türkanın kurduğunu daha 4-5 ay önce öğrendim!... orada da karşıma çıkınca ilk tepkim "aaa orada da mı varmış bu adam!" olmuştu...

derya türkan, kendisinin incesazdan ve film müziklerinden dolayı tanınıyor olmasından şikayetçiymiş çok... çok haklı... ama işte az önce web sayfasının öneminden bahsetmemin sebebi de tam olarak bu idi... evet, derya türkan bu serzenişinde çok haklı ama "internete derya türkan yazan kişinin karşısına incesaz çıkıyor öncelikle!... sonra youtube videoları, bazı film müzikleri, ekşi sözlük, last fm, myspace, vikipedia, gazete haberleri ve bir söyleşi çıkıyor"... şimdi anlaşıldı mı benim bu web sayfası üzerinde neden bu kadar çok durduğum?... umarım...

incesaz çok beğendiğim bir grup ama bu paylaşım sadece derya türkan hakkında... incesaz apayrı bir oluşum...

derya türkan; itü türk musikisi devlet konservatuvarı çalgı eğitimi bölümü mezunu... istanbul devlet klasik türk müziği korosuna davet edilmiş ve 7 yıl çalışmış... daha sonra trt istanbul radyosuna girmiş... amerika birleşik devletlerinde harward, santa cruz ve massachusetts institute of technology gibi kalbur üstü üniversitelerde ders ve seminerler vermiş... incesaz grubunu kurmuş... 1997 ile 2012 yılları arasında çok önemli albüm çalışmaları var derya türkanın... murat aydemir ile birlikte "ahenk 1&2" albümünü çıkardıktan sonra, sokratis sinopulos ile "istanbuldan mektup", djivan gasparyan ve erkan oğur ile birlikte "fuad", renaud garcia-fons ile "minstrels era" ve baki duyarlar ile de "kemenjazz" albümlerini çıkarmış... tabii incesaz albümleri de cabası ama dediğim gibi incesazı burada yazmak istemiyorum...

Masters of Melody - Erkan Oğur and Derya Türkan rehearsing



iki büyük üstad... şu müziğin güzelliğine bakarmısınız... böyle 20 saat çalsalar, hiç yorulmasalar... tanburi cemil bey, klasik kemençeyi keşfedince, kendisine isim veren tanburu bile boşuna bırakmamış bir kenara... gerçi yaylı tanbur sesi de çok güzel ama demek ki kemençe cemil beyi bile tanburundan ayırmış... kemençeyi incesaz sınıfına sokan da tanburi cemil bey olmuş... yukarıda bir yerlerde yazmıştım, karadeniz kemençesini hiç sevmediğimi...

üstad mutlu torun önermiş kemençeyi derya türkana... çok da iyi yapmış... iyi yapmış dememin sebebi şu; tanburi cemil bey kemençeyi sarayın incesazı yapmış... yani sınıf atlatmış... derya türkan ise, bu enstrümanı daha geniş kitlelere sevdirmiş... biri pişirmiş, diğeri de ikram ediyor... ama biz yıllarca yemeyi bilemedik...

bizde sahip olduğumuz değerlere sahip çıkmama hastalığı vardır... herkes sahip çıkar, bir tek biz çıkmayız... genelde biz "bize ait olanı" dışlarız... hatta üzülerek sıkılarak yazıyorum mecburen, biz bize ait olanı resmen aşağılarız!... folklorik değerleri aşağılarız... klasik müziğimizi aşağılarız... kendi kültürlerimizi aşağılarız... türküleri de aşağılarız... enstrümanlarımızı da aşağılarız... bizde aşağılık kompleksi had safhadadır... bizi kimse aşağılamaz aslında ama biz kendimizi aşağılarız... bizim çok bilenlerimize göre; cazı miles davis yapar sadece... modern olmak, batı ile yoğrulmaktır... piyano, gitar, saksafon enstrümandır ama kemençe, ney, bağlama...... neyse:)... coşacağım yine terslik olacak... yahu o modern batılılar da nedense bizim müzisyenlerin cazına ve sazına hayranlar!... nasıl oluyor bu?... cazın ve sazın çok bilenleri dünya kültürüne hayranlar ama bizim çok bilenler sadece batıya hayranlar...

derya türkan bu açıdan o kadar büyük bir öneme sahip ki!... resmen bizlere kemençeyi yeniden tanıtıyor... derya türkana kadar benim klasik kemençe adına bildiğim, duyduğum, ilgimi çeken tek örnek; barış mançonun dağlar dağlar parçasının girişinden ibaret idi... onun kemençe olduğunu da videosunu izleyince anlamıştık... derya türkan, aldı o ülkemizde az tanınan, üzerinde durulmayan kemençeyi, çok geniş bir kitlenin resmen gözüne soktu... bu açıdan çok önemli... kendi adıma konuşayım, ben kemençeyi derya türkanla sevdim...

"çalması çok zor" olarak bildiğim bu enstrümanı bu kadar ustaca ağlatabilmek kolay değil... ben kemençeyi insana en yakın çalgı olarak düşünüyorum... insani duyguları (olan değil, olması gereken, arzu edilen insani duygular diyeyim çünkü ben insan olarak ortalıkta dolanan yaratıktan nefret ediyorum) en iyi aktarabilen, insanın içine işleyen, hatta dinleyeni berbat eden 2 çalgıdan biridir klasik kemençe... diğeri de neydir... ben bunu hayatı boyunca cayır cayır rock dinlemiş, dinlemekte olan ve dinleyecek olan, elektro gitar hastası biri olarak yazıyorum!... bu daha da önemli... ney ve klasik kemençe bence "insandır"...

kemençenin bugün 3 tipi varmış... istanbul, girit ve laz... iddia edilenin aksine bu istanbul kemençesi orta asyadan filan gelmemiş... istanbula bizans kültüründen geçmiş... yunanistan unutmuş bu aleti sonrasında... türk grupları yunanistanda konserler verdikçe yeniden tanımaya başlamışlar... kemençe sesine hayran kalan yunan gençler istanbula gelip, eğitim almaya başlamışlar... o gençlerden biri olan sokratis sinopulos ile birlikte amerikada albüm de çıkarmış derya türkan, yukarıda yazmıştım; istanbuldan mektup...

Derya Türkan & Sokratis Sinopoulos - Uşşak Şarkı



murat aydemir ile birlikte klasik türk müziğinin unutulmakta olan eski eserlerini gün yüzüne çıkarmak için önemli çalışamalar yapan derya türkan, uzun süre murat aydemir ile birlikte cemal reşit rey konser salonunda düzenli olarak konserler vermiş ve bu eserlerin yeniden tanıtımında da önemli rol üstlenmiş...

o kadar çalışkan ve üretken bir sanatçı ki derya türkan, ben sadece çok önemli bulduğum bir kaç konudan bahsediyorum... öğrendiğim çoğu konuya hiç değinemiyorum çünkü doğruluklarından emin olamıyorum...

asıl amacım aslında derya türkanın sadece minik bir kısmının incesaz olduğunu, başka bir çok önemli çalışmasınında bulunduğunun altını çizmek... türk müziğine ve kemençeye kattığı değeri vurgulamak...

ve en önemlisi de; derya türkan kemençesi dinlerken ayrı bir boyuta geçtiğimi anlatmak...

daha önce fuad ı yazmıştım... başlı başına bir "farklı boyut" albümüdür... oğur ve gasparyan ile birlikte derya türkanın katkısı çok büyük fuadda... dinleyin... mükemmel bir kombinasyon olmuş bence...

bu yazının başlarında derya türkan çok farklı çalışmalarla çıktı karşıma demiştim; aynen öyle oldu... mesela bu yılın en iyi film oscarını alan ben affleck tarafından yönetilen argo filminin müziklerinde de derya türkan katkısı çok büyük... filmin müzikleri alexandre desplat a ait... derya türkanın daha önce birlikte çalıştığı çellist vincent segal, alexandre desplat a derya türkandan bahsediyor ve müziklerini dinletior... desplat kemençe sesinden çok etkileniyor ve derya türkan ı amerikaya davet ediyor... sonrasında da argo filminin müziklerinde kemençe çalıyor derya türkan...



mükemmel... film müziği olarak beni bu derece etkileyen 2 film oldu şimdiye kadar; birincisi peter gabriel in günaha son çağrı filmi için yaptığı "the feeling begins" dir... şimdi de argo filminin müziği eklendi... the feeling begins de duduk (balaban) çok etkileyici... argo da ise kemençe... kemençe bu gidişle duduk ve neyi tahtından edecek derya türkan sayesinde...

derya türkanın hiç ummadığım anda pat diye karşıma çıktığı diğer çalışma ise; renaud garcia-fons ile yaptığı "minstrel's era"... derya türkanın çelist uğur ışık ve kontrbasçı renaud garcia fons eşliğinde çıkarmış olduğu albüm... bir hafta kadar önce renaud garcia fons hakkında bir yazı yazarken de karşıma çıkınca derya türkan; kendisini daha detaylı öğrenmenin artık farz olduğuna karar vermiştim... çok da iyi oldu...

minstrel's era yı dinlerken, bir yandan da bilgi toplamaya çalıştım... bu müzik 17 yüzyıl osmanlı saray müziğiymiş... padişah dairesinde çalınan ama kaybolmaya yüz tutmuş müziklermiş... derya türkan ve uğur ışık derleyip toplamışlar ve bize yeniden kazandırmışlar... bu zaten başlı başına bir olay... o dönem müzik anlayışına çok iyi ışık tutuyor... bana bu albümdeki müzikler alışık olduğumuz klasik türk müziğinden çok farklıymış gibi geldi... bu belki de müzisyenlerin seçimidir ama bir dönem müziğini araştırıp gün yüzüne çıkaran müzisyenlerin de kalkıp orijinal yapıyı bozacaklarını hiç sanmıyorum...

kalan müzikten çıkan minstrel's era ilgilisinde mutlaka bulunması gereken bir albüm... çok güzel... benim en çok hoşuma giden eser ise nihavend semai oldu...



ben şimdilik "derya türkan başka hangi taşların altından çıkabilir ki" merakımı bir kenara bırakıp, bu yazıyı bitirmek istiyorum... derya türkanın ne kadarına ulaşabildim onu da bilmiyorum... bu kadar çalışkan ve üretken bir sanatçı hayatını yaşayacak zamanı nasıl buluyor ki?... bu saçma oldu; derya türkanın zaten hayatı müzik... aslında daha yazmadığım o kadar çok şey var ki... mesela erkan oğur ile bir girit konserleri var!... harika... onu da siz bulun artık... mutlaka bulup dinleyin ama...

içimdeki ses çok kısa bir süre sonra yeni bir şeyler bulacağımı ve dönüp buraya ekleyeceğimi söylüyor... hayranı olduğum kemençeyi 3 gündür aralıksız dinliyorum bu yazıyı yazacağım diye... bir süre dinlemeyip, kendime gelmem lazım önce... kemençe dinlemekten resmen hüzün manyağı oldum:)...

özetle; bizanstan bize miras kalmış kemençe... tanburi cemil bey, hakettiği değeri vermiş... kabasazdan sarayın incesazlığına terfi ettirmiş kemençeyi... klasik kemençe konusunda hep kopukluklar olmuş, arada dağlar dağlar parçasında kendini geniş kitlelere duyurmuş kemençe (ama o kitlelerin kemençeyle ilgilenmediklerinden eminim)... yine kaybolmuş... ve derya türkanla bu sefer çok daha özel bir şekilde, en hüzünlü, en doğal, yalın ve içe dokunur haliyle çıkmış sahneye... ben artık şundan eminim; kemençe yerini iyice sağlamlaştırdı... biz yeniden keşfettik bu çalgıyı... ülkemizde ve dünyada artık kemençe hayranları oldukça fazla... kemençe derya türkanla kendine apayrı bir yer edindi ve ben yine eminim ki ney ve duduk a çok sağlam bir rakip var artık hüzün konusunda...
...İnsanlar kendi yaptıklarının doğru olduğunu düşünüyorlar. Hep o verilen hediyeyi kirletiyorlar. Bazı müzisyenlerin de değeri anlaşılmıyor... Bir Türk müzisyeni yurt dışında büyük başarılar elde ediyor, dünyanın en prestijli salonlarında kendi ülkesinin müziğinin konserini veriyor, oradaki insanların gösterdikleri değer inanılmaz. Fakat kendi ülkeme gelince durum değişiyor. Kimse aynı saygıyı ve değeri göstermiyor. Amerika algılıyor fakat bir Türk, sekiz yüz senelik bir kültürü algılayamıyor...Derya Türkan...
Egomuzu yenmek için birbirimize yardım ediyoruz
Tanburi Cemil'i yoldan çıkaran çalgının genç efendisi



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

gelem gelem (djelem djelem)...

çingene bayrağı "öldüğüm zaman beni ayakta gömün çünkü bütün ömrüm dizlerimin üstünde geçti" "gyelem, gyelem", "jelem, jelem", "dzelem, dzelem", "dželem, dželem", "delem, delem", "djelem, djelem", "celem, celem"... ve daha bir çok benzeri türevi var bu "gelem, gelem" in... farklı çingene (roman) diyalektlerinde birbirine benzeyen ama farklı yazılan bir çok örneğine rastladım... aşağıdaki fotoğrafta bile, bir yanda dzelem yazarken, hemen yanında verilen sözlerde djelem yazılmış... en yaygın olarak kullanılan ise "gelem" olduğu için, ben de o şekilde yazıyorum... çingeneler, çingene kültürü, müziği ve çingene katliamı hakkındaki aşağıdaki yazıları da okuyabilirsiniz   çingeneler   çingene müziği   tüm dünyadaki çingene halklarının ortak marşı oluyor gelem, gelem... insanın içini titreten çok önemli bir çingene şarkısı... zarko jovanovic e ait... çingeneler arasında çok sevildiği içi

çocuğa gitar nasıl alınır?

başlığı atmam çok uzun sürdü!... "çocuğa gitar nasıl alınır" tuhaf geldi... "gitar çocuğa nasıl alınır" daha tuhaf... "nasıl çocuğa gitar alınır" ilginç oldu... "çocuğa nasıl gitar alınır" daha değişik oldu... her neyse işte, yazının bütün bu değişik sorulara yanıt vermesine çalışayım da olsun bitsin... aslında çok zor bir konu hakkında yazacağım çünkü bu sayfaya "çocuğuna gitar almayı düşünen ama bunu nasıl yapması gerektiğini bilmeyen, işin içinden çıkamayan kişiler" arama motorları tarafından zorla getiriliyorlar ama bu sayfada öyle bir konu yoktu... artık olmak üzere... gelen kardeşlerimiz elleri boş dönmesinler diye düşündüm ve bildiğim kadarıyla yazayım dedim... "çocuğa gitar nasıl alınır" ve "gitar çocuğa nasıl alınır" sorularının yanıtı basit ve hemen geçeceğim; cebe bir miktar para konulur ve müzik aletleri satan yerlerden birine gidilip, satın alınır... bunu geçiyorum... "nasıl çocuğa gitar a

mohsen namjoo

az önce tanıştım mohsen namjoo ile ve yine ilk dinlediğim parçasında, hatta daha parça başlar başlamaz "budur" dediklerimden oldu... şu anda henüz 2. parçadayım ve dinlediğim ilk parça ile ikinci parça arasında zerre kadar alaka yok! sevdim bu adamı:)... zannedersem zaman zaman olduğu gibi "çok engin bir derya" ile karşılaştık yine ve zaten ben de bu bloğu boşuna yazmıyorum, öğreneceğiz bakalım ne kadar enginmiş mohsen namjoo ... karşılaştığım ilk bilgiyi -saçma da olsa- hemen vereyim; ülkemizde muhsin namcu diyenler de var!... hatta uzun uzun tartışmalar bile yapılmış bu konuda!... biri diyor sen hatalısın, öbürü diyor; hayır sen yanlışsın... her konuda olduğu gibi, bu konuda bile ciddi bir ayrışma söz konusu... klasik ülkemiz insanı durumu... tamam, gerçek adı doğal olarak farsça ve yazılışı farklı çünkü mohsen namjoo iranlı bir sanatçı... bu konuda bile tartışmaya ne gerek var anlamış değilim... çok mu zor? bakarsın adamın sayfasına, o neyi kabul etmişse, s

gnossienne

source: martha graham center of contemporary dance www.marthagraham.org Photograph by Soichi Sunami gnossienne denince akla önce yaratıcısı erik satie geliyor doğal olarak ama onun dışında akla hayale gelebilecek her şey de geliyor ruh durumuna göre... özellikle o büyük üne sahip olan gnossienne no 1 dinlerken ben parçayı her seferinde başka başka hissediyorum... bu eserin aslında hiç bir şekilde eğlenceli, neşeli vb filan olması mümkün değil gibi çünkü doğaya aykırı ama bana komik ve neşeli geldiği bile oldu!... yorumu dinleyenin ruh durumuna  bırakabilen bir eser... önce şu yukarıdaki fotodan bahsedeyim, koreografisi amerikalı efsane kadın dansçı martha graham a ait 1926 nisanında prömiyeri yapılan dans gösterisinden... fotoğraf 1927 yılına ait ve gnossienne dans performansından bir enstantane... martha graham, 1991 yılında 97 yaşında öldü... amerikanın en eski dans kumpanyasının kurucusu ve ölene kadar da koreografilerini sürdürmüş... gnossienne ise martha grahamın ilk ba

çocuklar müziğe hangi enstrümanla başlamalı?

piyano neden bu paylaşımı yapıyorum? önce onu yazayım... neden olacak, çok soru geliyor... çocuk ve genç sanatçılarımızı paylaştığım için sık sık, doğal olarak bana soran aile çok oluyor bu konuyu ve bazı başka konuları... en çok sorulan sorulardan biri de şu: "bizim çocuk müziğe çok meraklı, hangi enstrümanla başlasın? hangi kursa gönderelim?" kabaca bu soru çok geliyor... tabii devamı da var... bir kaç soruyu da ayrı bir paylaşımla yazarım... daha önce çocuğa gitar nasıl alınır? gibi bir paylaşım yapmıştım, onu okuyan, bu piyano işini de soruyor haliyle... bir çok özel kurs var... enstrüman satan mağazalar var... müzik öğretmenleri vs var ama galiba anladığım kadarıyla aileler verilecek cevabın tarafsız olmasına özen gösteriyorlar... yani doğal olarak işin içinde ticari, parasal, ekonomik vs vs konular olunca, galiba tatmin edici olmuyor... mesela piyano kursu veren bir yere sorduklarında aldıkları cevabın "piyano" olması onları tatmin etmeyebiliyor... beni de e

can özhan ve öğrencileri

can özhan yazıya nasıl başlayacağımı bilemedim... kaç aydır duruyor bu paylaşım taslak olarak ama elbisesini giydirip, paylaşmam lazım... ben normal koşullarda can özhan gibi ünlü ustaları değil de, ünlü birer usta olacak genç sanatçılarımızı yazıyorum... can özhan da genç sanatçı ve 32 yaşında bu aralar ama bloğun konseptinin çok dışında bir sanatçı artık... çok başarılı ve benim hiperaktif sanatçı olarak tanımladığım sanatçılarımızdan can özhan da.. konserler, projeler, ustalık sınıfları, orkestra kurmalar vb bir çok farklı aktivite devam ederken, bir çok da genç kemancı yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor... hepsi de çok başarılılar ve aslında her biri ayrı ayrı paylaşımları fazlasıyla hak ediyorlar ama ben bu tip paylaşımlar yapmayı tercih ediyorum.. yani ortada bir proje, orkestra, destek programı vs gibi bir ortak çalışma içinde yer alan genç sanatçılarımızı paylaşma gibi... bu paylaşımın konusu ise; en az sanatçılığı kadar başarılı olduğu öğretmenliği can özhan'ın... v

gordion oda orkestrası

gordion oda orkestrası geçtiğimiz haziran ayında yeni bir orkestramız daha dünyaya geldi.. gordion oda orkestrası .. son yıllarda bu konuda çok güzel kıpırdanmalar var ve yeni orkestralar, korolar, projeler, etkinlikler dikkat çekmeye başladı.. bu yeni ve genç oluşumların bir kısmı maalesef çinliler yarasa çorbası içtikleri için çeşitli şansızlıklara denk geldiler ama ben kaldıkları yerden yollarına devam edeceklerinden eminim... orkestranın en önemli hedefi; genç sanatçılara mesleklerini icra edebilme şansı vermek... sadece orkestracılık anlamında değil, solistlik anlamında da kendilerini gösterebilme yolunu onlara açmak... tabii ki bunu yaparken benim gibileri de barok konserlerle buluşturacaklar... buluşacağız gordion oda orkestrasıyla ancak birlikteliğimizin devamı için sürdürülebilirliğin sağlanması da şart... oldukça fazla sayıda genç sanatçımız gordion bünyesinde bir araya geldiler ve büyük bir heyecanla çalışmalarını sürdürüyorlar.. günümüz şartlarında, mutlaka sponsorlarının o

org

benim hastalık boyutunda bir takıntım vardır bu org konusunda, bir kaç paylaşımımda bahsetmiştim daha önce... ülkemizde "org" olarak adlandırılan çok geniş bir müzik aleti grubu olması ve farklı adlandırılmalara gidilmeden, tamamına org adı verilmesidir bu takıntı... aslında bu takıntımda pek de haklı değilim, biliyorum ama üzerinde tuşları olan, birbiriyle alakasız her türlü cihaza tek bir isim verilip, org denmesini de hep yadırgamışımdır...  keyboardlar & piyanolar  başlıklı eski paylaşıma göz gezdirirseniz anlarsınız bu takıntımı... bu gereksiz takıntımda pek de haklı değilim dememin sebebi ise şu; aslında benim "org" denilip geçilmesini yadırgadığım cihazlar da "org" denen şeyin geliştirilmiş, elektronikleştirilmiş, dijitalleştirilmiş halleri... üstelik türkçe karşılıkları da yok ve tamamına org deyip geçmek de yanlış sayılmaz... benim takıntılı biçimde "gerçek org" dediğim ve hayranı olduğum şey aşağıdaki muhteşem varlık oluyor...

ilham perileri

ilham perileri (müzler) biraz sakat bir konuya dalasım geldi, bakalım işin içinden çıkabilecekmiyim... şu anda çok az bilgim var şu ünlü ilham perileri hakkında... şöyle bir olası kaynaklara da göz gezdireyim dedim, gözüm de korktu ama yıllardır hep ilgimi çeker bu ilham perileri... müzler de deniyor, musalar da... ingilizce muses... hemen her dilde yunanca orijinaline sadık kalınmış... Μοῦσαι (moũsai) ise orijinali oluyor... yunanca tabii... müz kelimesinin kökeni de "men" miş... bana pek bi alakasız geldi ama öyleymiş sonuçta... men kelimesi ise çok fazla ciddi anlamlar taşıyor: akıl, düşünce ve yaratıcılık!... umarım ingilizce insanoğlu denen "men" buradan gelmiyordur ama sanki öyle... bu kadarla da kalmıyor, bu 3 ana kavramın altını dolduran konular çok önemli; bilim, edebiyat ve sanat... konu ağır anlayacağınız... men kelimesinden köken aldığı söylenen müzler ise sanat, bilim ve edebiyat alanında eserler veren insanlara ilham getirmekle görevli periler.

concertgebouworkest'te üç bilkentli

meriç nisan soytutan (viyola), arcan isenkul (viyola), kerem erşahin (fagot) bilkent üniversitesi müzik hazırlık lisesi 11. sınıfta öğrenimlerine devam eden meriç nisan soytutan (viyola), arcan isenkul (viyola) ve kerem erşahin (fagot); c oncertgebouworkest young orkestrası tarafından davet edildiler... daha doğrusu; farklı ülkelerden toplam 73 seçilmiş öğrenci arasına girmeyi başardılar... 4-21 ağustos 2022 tarihleri arasında hollanda'da hem eğitim alacaklar hem de önemli solistlerle konser verecekler... concertgebouworkest ; 130 yılı aşkın bir süredir ara vermeden sesini duyuran, dünyanın en iyi orkestralarından biri olarak kabul ediliyor... concertgebouworkest young ise; adı üstünde, bu orkestranın uluslararası gençlik orkestrası oluyor... üç başarılı genç sanatçımız, bu orkestranın etkinliğine katılacaklar... concertgebouworkest young, avrupa ülkelerinde öğrenim gören 14-17 yaş grubundaki genç sanatçılara önemli bir tecrübe kazandırmayı ve eşitlik ilkesi içinde fırsat yar