Ana içeriğe atla

oblivion - astor piazzolla

tango
oblivion

bir çok oblivion varmış meğer, ben bilmiyormuşum... sinema cahiliyimdir söylemesi ayıp... sadece farklı iki film de değil; kitaplar, çizgi film karakterleri, iki farkılı rock grubu, tiyatro oyunu, albümler ve on on beş kadar da şarkı var adı oblivion olan... modern tangonun mimarlarından astor piazzolla'nın oblivion'u tabii beni ilgilendiren...

çok nadiren paylaşıyorum oblivion gibi zaten herkesin hayran olduğu şaheserleri ama bir süredir blogta paylaşım yapamıyordum... hepimizi kahreden deprem de araya girince, resmen hayatımız durdu ve canım bloğum da öylece kaldı tabii... yazayım bir şeyler, küsmesin...

şöyle hızlıca ve kafadan sallamaca yapabileceğim bir paylaşım ya oblivion, tam da oblivionlar dinliyordum üstelik, "dur yahu neden paylaşmıyorum ben de bir oblivion" dedim... tabii bir sürü başka sebepleri de var... mesela şu depremin bile var maalesef oblivion ile alakası, o kısmını aşağıda yazarım...

şöyle bir sebep de bence gayet makul ve yeterli benim oblivion paylaşımı yapmam için:

ben nasıl "aaa oblivon diye film de varmış!" dediysem, "aaa oblivion diye müzik de varmış" diyen az değildir... olur da özellikle gençlerden biri aşıktır, kısa bir ayrılık yaşamıştır, sevgilisi de pek umursamıyordur, hatta unutmuştur bile iki günde... ve olur ya, dolanırken yolu buraya düşer... falan filan... bakar ki oblivion diye bir tango da varmış... mesela bir sebep bu...

aynen yazdığım gibi; böyle şeyler başına gelip de, varsa yolu buraya düşen, bilsin ki çok büyük ihtimalle "unutmuş gibi yapıyordur" yada "en kısa sürde unutmak istiyordur"... belki de bilinç altı "unut çabuk" diyordur... bir ihtimal "unutmuştur"... unuttuysa gerçekten, sallayın gitsin... işte oblivion da bu tırnak içinde yazdığım seçeneklerden biri yada bir kaçı aynı anda... ve aslında çok daha fazlası... kelime anlamı olarak, unutmak oblivion ama kesinlikle anahtarı evde unutmak gibi bir unutmak değil... astor piazzolla'nın oblivionu ise zaten öyle kolayca tarif edilebilecek bir şey değil...

özetle; unutmak, unutmuş gibi yapmak, umursamıyormuş gibi yapmaya çalışmak, unutmak için çabalamak ve pek de başaramamak hatta eline yüzüne bulaştırmak... yada unutmak zorunda kalmak gibi anlamlar taşıyor oblivon... umursamayıp, kayıtsız gibi davranmaya çalışıp, becerememe sonucunda "ya ettik bi salaklık, nasıl çevireceğiz şimdi bu işi" gibi yerlere kadar gider ve karşılıklı affedişle de son bulabilir oblivion ama o eskilerde kaldı artık... çok hızlı bir çağda yaşıyoruz, o kadar vaktimiz yok hiç bir şeye çünkü yörüngeye mekik oturtacağız sanki:))... unutun gitsin:).. başka sevgili mi yok koca dünyada:))... oblivion dinleyin, olsun bitsin...

bir de hafiften tersi durumlar için yazılmış bir piazzolla eseri de var ki çok daha meşhurundan.. onu da inceleyin dilerseniz.. libertango.. bu arada; piazzolla kesinlikle sadece oblivion ve libertango değil, derinlemesine dalın derim astor piazollaya eğer henüz dalmadıysanız...

lafı uzatmadan bir oblivion paylaşayım, şöyle harikasından olsun diye düşününce, aklıma yıllar önceki bir konser geldi... daha doğrusu galiba bis idi... bir nefes ve üç yay konserinin bisi... aradım, buldum ve paylaşayım istedim... ben iki üç sene öncesi diye düşünürken, 2016 yılı çıktı ve mozart akşamıymış... ayıp olmaz inşallah ama yazmak zorundayım, mozart kısmı pek yer etmemiş bende... aşağıdaki ustaların akılda kalmaması mümkün değil ama benim kafa maalesef alışılmış klasik müzikçi kafası değil, sıkıntı bende kesinlikle... mozart dinlemek için konsere gitmem çünkü ben... ustaları izleyeyim diye gitmişimdir...

anıl acun kıvrak - flüt, esen kıvrak - keman, efdal altun - viyola ve çağ erçağ - viyolonsel... ve tabii oblivion...


yukarıda bir yerlerde yazmışımdır, oblivion'un depremle bile ilgisi var maalesef çünkü unutuyoruz!... tam bir ay geçti üstünden, iki gün önce o muhteşem yuvarlak masacık tekmeyi yedi ve artık deprem haberleri yerini yuvarlak masaya bıraktı bile çoktan... yuvarlak masa depremi ağır bastı maalesef... çok kabaca, oblivion işte... hatta tam olarak oblivion maalesef... cuk oturdu yerine... şunları yazarken yemin ederim çok utanıyorum depremi felaket olarak yaşamış olan insanlardan çünkü gerçekten o muhteşem medyamız ve o muhteşem siyaset camiamız depremleri karıştırdı... zaten oblivion idi birçoğu için...

ben yazıyı bitirmeden, cuma dağılan masa bugün tekrar toparlandı:).. ama kendilerince güyya toparlandılar sadece.. bence olduğu yerde dağınık kaldı..

ama özellikle bu devasa felaketi yaşamış ve yaşamakta olan kardeşlerimiz bilsinler ki: bizler (bildiğiniz halk) bir aydır "üşüdük" demekten utanıyoruz... çay içerken, yemek yerken yada öylesine boş boş otururken bile üzülüp, sıkılıyoruz ve utanıyoruz...

bu sefer inşallah gerçekten unutmayız depremi ve bu unutmama durumu, sosyal medyada belli günlerde "unutmadık" yazmakla kalmaz.. 17 ağustos idi o belli tarih, şimdi 6 şubat da eklendi bu tarihlere.. umarım eklenen başka tarihler de olmaz artık... ama gerçekler gerçektir maalesef...

deprem sorunumuz da tam bir oblivion gerçekten... depremciler virüsçüler gibi değiller, nokta atış kaçınılmaz doğruları sayıyorlar bir bir... peki ne yapacağız o uzmanları dinlerken şekilden şekile giren bizler?... artık akrabamız gibi olan, gençliklerini bildiğimiz uzmanlar, ezberlediğimiz bütün sakat şeyleri sayarlarken... tabii ki oblivion... tıpkı üçüncü dünya bilmemnesi, global kavrulma, kıtlık ve uzaylı istilası gibi devasa olası sorunlar karşısında oblivion dinlemek zorunda kalan bütün dünya halkı gibi... konu evrensel... mesela bir japon için deprem pek sorun olmamakla birlikte, tsunami ciddi sorun ve bizler japonların deprem karşısındaki başarıları öve öve bitiremeyiz ama tsunamiden bahsetmeyiz...

özetle; sadece bir yeni tango eseri değil oblivion, artık obliviye etmeye evrildi:))... obliviye etmenin bir diğer yolu da tik tok yada instagramda şövalyelik yapmak... seçin kendinize birinden birini...

astor piazzolla'nın oblivionu var, bir de binlerce yorumu var... çoğu yorum da çok iyi... mesela 15 farklı versiyonu dinleyebilirsiniz bu videodan...

ben de nadia kossinskaja düzenlemesini çok severim, onu paylaşayım...

nadia kossinskaja ve matthias rethmann (kontrbas) versiyonu daha hoş, onu da izleyebilirsiniz, ben solo gitarlı orijinalini tercih ettim...

dediğim gibi, çok fazla versiyonu oluyor oblivion gibi eserlerin doğal olarak... tamamı da oldukça iyi oluyor ama bazıları iyi olmakla birlikte, "bence" eserin ruhunu pek yansıtamıyorlar... mesela al di meola yorumları yansıtmıyor... yansıtmıyor olması da gayet normal çünkü yorumlayan al di meola.. kendince yorumlayacak tabii... en çok dinlediğim de o valla:))))... evet komik oldu ama öyle ne yapayım... biri burada...

1982 yılında yazılmış olan ve mario bellocchio'nun enricho ıv filminde de kullanılan oblivion, kelimelerle ifade edilmesi oldukça güç karmaşık duyguları barındırıyor ve bence libertango gibi keskin değil, elastik ve yumuşak olmalı.. ünlü kemancı gidon kremer yorumu mesela oldukça kıvamında ve tadında hommage a piazzolla albümü de oldukça iyi, dinleyin derim...

daha da yumuşacık yapanı için ise önerim charles dutoit yorumu... montreal senfoni eşliğinde... 

gidon kremer - oblivion


tango sadece dans etmek değildir... derin alt akıntıların müziğidir... ülke olarak yaşadıklarından dolayı tango, arjantin'in ruhu haline geldi... insanların kendilerini başka türlü ifade etmelerine izin verilmediğinde her zaman konuşma yollarından biri olmuştur müzik... ve piazzolla'nın tangoları gerçek sesin büyük gücüne sahiptir... piazzolla'nın müziği son derece tutkulu, özlem dolu ve aynı zamanda son derece çağdaş bir yapıya sahip... astor piazzolla'nın arjantin'in ellington'ı olduğuna dair bir genel kanı var ve bir bakıma doğru bir kanı... tangoyu başka bir seviyeye taşıdı piazzolla ve müzik onun içinde büyüdü... müziği üzerinde çalıştığı yaklaşık kırk yıl boyunca pek çok farklı varyasyon denedi ve hatta elektronik müzik bile denedi piazzolla! bu deneyler ve ayrıca yaratıcılığı, odaklanması ve sıkı çalışması nedeniyle, müziğinin birçok ifade düzeyi ve muazzam bir derinliği var kesinlikle... tango ve çağdaşın gerçekten başarılı bir sentezi onun müziği...

ülkemizden bir yorumla başladım, yine ülkemizden bir yorumla bitireyim.. oblivion yorumları genelde birbirine çok benzer ama tanini trio doğal olarak kendince yorumlamış ve harika bir yorum getirmiş ney ve kanun ile... tahir aydoğdu kanunu, bilgin canaz neyi ve hakan ali toker piyanosu ve akordiyonu her zamanki gibi farkını ortaya koymuş dokunuşlar albümü ile... bu arada şunu da belirteyim, dokunuşlar oldukça eski bir albüm ve tanini trioda bir süredir hakan ali toker yerine, burçin büke usta çalıyor piyanoyu.. belki belirtmem gerekir diye ek bilgi olarak vereyim istedim...

tanini trio - oblivion

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

gelem gelem (djelem djelem)...

çingene bayrağı "öldüğüm zaman beni ayakta gömün çünkü bütün ömrüm dizlerimin üstünde geçti" "gyelem, gyelem", "jelem, jelem", "dzelem, dzelem", "dželem, dželem", "delem, delem", "djelem, djelem", "celem, celem"... ve daha bir çok benzeri türevi var bu "gelem, gelem" in... farklı çingene (roman) diyalektlerinde birbirine benzeyen ama farklı yazılan bir çok örneğine rastladım... aşağıdaki fotoğrafta bile, bir yanda dzelem yazarken, hemen yanında verilen sözlerde djelem yazılmış... en yaygın olarak kullanılan ise "gelem" olduğu için, ben de o şekilde yazıyorum... çingeneler, çingene kültürü, müziği ve çingene katliamı hakkındaki aşağıdaki yazıları da okuyabilirsiniz   çingeneler   çingene müziği   tüm dünyadaki çingene halklarının ortak marşı oluyor gelem, gelem... insanın içini titreten çok önemli bir çingene şarkısı... zarko jovanovic e ait... çingeneler arasında çok sevildiği içi

çocuğa gitar nasıl alınır?

başlığı atmam çok uzun sürdü!... "çocuğa gitar nasıl alınır" tuhaf geldi... "gitar çocuğa nasıl alınır" daha tuhaf... "nasıl çocuğa gitar alınır" ilginç oldu... "çocuğa nasıl gitar alınır" daha değişik oldu... her neyse işte, yazının bütün bu değişik sorulara yanıt vermesine çalışayım da olsun bitsin... aslında çok zor bir konu hakkında yazacağım çünkü bu sayfaya "çocuğuna gitar almayı düşünen ama bunu nasıl yapması gerektiğini bilmeyen, işin içinden çıkamayan kişiler" arama motorları tarafından zorla getiriliyorlar ama bu sayfada öyle bir konu yoktu... artık olmak üzere... gelen kardeşlerimiz elleri boş dönmesinler diye düşündüm ve bildiğim kadarıyla yazayım dedim... "çocuğa gitar nasıl alınır" ve "gitar çocuğa nasıl alınır" sorularının yanıtı basit ve hemen geçeceğim; cebe bir miktar para konulur ve müzik aletleri satan yerlerden birine gidilip, satın alınır... bunu geçiyorum... "nasıl çocuğa gitar a

gnossienne

source: martha graham center of contemporary dance www.marthagraham.org Photograph by Soichi Sunami gnossienne denince akla önce yaratıcısı erik satie geliyor doğal olarak ama onun dışında akla hayale gelebilecek her şey de geliyor ruh durumuna göre... özellikle o büyük üne sahip olan gnossienne no 1 dinlerken ben parçayı her seferinde başka başka hissediyorum... bu eserin aslında hiç bir şekilde eğlenceli, neşeli vb filan olması mümkün değil gibi çünkü doğaya aykırı ama bana komik ve neşeli geldiği bile oldu!... yorumu dinleyenin ruh durumuna  bırakabilen bir eser... önce şu yukarıdaki fotodan bahsedeyim, koreografisi amerikalı efsane kadın dansçı martha graham a ait 1926 nisanında prömiyeri yapılan dans gösterisinden... fotoğraf 1927 yılına ait ve gnossienne dans performansından bir enstantane... martha graham, 1991 yılında 97 yaşında öldü... amerikanın en eski dans kumpanyasının kurucusu ve ölene kadar da koreografilerini sürdürmüş... gnossienne ise martha grahamın ilk ba

mohsen namjoo

az önce tanıştım mohsen namjoo ile ve yine ilk dinlediğim parçasında, hatta daha parça başlar başlamaz "budur" dediklerimden oldu... şu anda henüz 2. parçadayım ve dinlediğim ilk parça ile ikinci parça arasında zerre kadar alaka yok! sevdim bu adamı:)... zannedersem zaman zaman olduğu gibi "çok engin bir derya" ile karşılaştık yine ve zaten ben de bu bloğu boşuna yazmıyorum, öğreneceğiz bakalım ne kadar enginmiş mohsen namjoo ... karşılaştığım ilk bilgiyi -saçma da olsa- hemen vereyim; ülkemizde muhsin namcu diyenler de var!... hatta uzun uzun tartışmalar bile yapılmış bu konuda!... biri diyor sen hatalısın, öbürü diyor; hayır sen yanlışsın... her konuda olduğu gibi, bu konuda bile ciddi bir ayrışma söz konusu... klasik ülkemiz insanı durumu... tamam, gerçek adı doğal olarak farsça ve yazılışı farklı çünkü mohsen namjoo iranlı bir sanatçı... bu konuda bile tartışmaya ne gerek var anlamış değilim... çok mu zor? bakarsın adamın sayfasına, o neyi kabul etmişse, s

çocuklar müziğe hangi enstrümanla başlamalı?

piyano neden bu paylaşımı yapıyorum? önce onu yazayım... neden olacak, çok soru geliyor... çocuk ve genç sanatçılarımızı paylaştığım için sık sık, doğal olarak bana soran aile çok oluyor bu konuyu ve bazı başka konuları... en çok sorulan sorulardan biri de şu: "bizim çocuk müziğe çok meraklı, hangi enstrümanla başlasın? hangi kursa gönderelim?" kabaca bu soru çok geliyor... tabii devamı da var... bir kaç soruyu da ayrı bir paylaşımla yazarım... daha önce çocuğa gitar nasıl alınır? gibi bir paylaşım yapmıştım, onu okuyan, bu piyano işini de soruyor haliyle... bir çok özel kurs var... enstrüman satan mağazalar var... müzik öğretmenleri vs var ama galiba anladığım kadarıyla aileler verilecek cevabın tarafsız olmasına özen gösteriyorlar... yani doğal olarak işin içinde ticari, parasal, ekonomik vs vs konular olunca, galiba tatmin edici olmuyor... mesela piyano kursu veren bir yere sorduklarında aldıkları cevabın "piyano" olması onları tatmin etmeyebiliyor... beni de e

gordion oda orkestrası

gordion oda orkestrası geçtiğimiz haziran ayında yeni bir orkestramız daha dünyaya geldi.. gordion oda orkestrası .. son yıllarda bu konuda çok güzel kıpırdanmalar var ve yeni orkestralar, korolar, projeler, etkinlikler dikkat çekmeye başladı.. bu yeni ve genç oluşumların bir kısmı maalesef çinliler yarasa çorbası içtikleri için çeşitli şansızlıklara denk geldiler ama ben kaldıkları yerden yollarına devam edeceklerinden eminim... orkestranın en önemli hedefi; genç sanatçılara mesleklerini icra edebilme şansı vermek... sadece orkestracılık anlamında değil, solistlik anlamında da kendilerini gösterebilme yolunu onlara açmak... tabii ki bunu yaparken benim gibileri de barok konserlerle buluşturacaklar... buluşacağız gordion oda orkestrasıyla ancak birlikteliğimizin devamı için sürdürülebilirliğin sağlanması da şart... oldukça fazla sayıda genç sanatçımız gordion bünyesinde bir araya geldiler ve büyük bir heyecanla çalışmalarını sürdürüyorlar.. günümüz şartlarında, mutlaka sponsorlarının o

can özhan ve öğrencileri

can özhan yazıya nasıl başlayacağımı bilemedim... kaç aydır duruyor bu paylaşım taslak olarak ama elbisesini giydirip, paylaşmam lazım... ben normal koşullarda can özhan gibi ünlü ustaları değil de, ünlü birer usta olacak genç sanatçılarımızı yazıyorum... can özhan da genç sanatçı ve 32 yaşında bu aralar ama bloğun konseptinin çok dışında bir sanatçı artık... çok başarılı ve benim hiperaktif sanatçı olarak tanımladığım sanatçılarımızdan can özhan da.. konserler, projeler, ustalık sınıfları, orkestra kurmalar vb bir çok farklı aktivite devam ederken, bir çok da genç kemancı yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor... hepsi de çok başarılılar ve aslında her biri ayrı ayrı paylaşımları fazlasıyla hak ediyorlar ama ben bu tip paylaşımlar yapmayı tercih ediyorum.. yani ortada bir proje, orkestra, destek programı vs gibi bir ortak çalışma içinde yer alan genç sanatçılarımızı paylaşma gibi... bu paylaşımın konusu ise; en az sanatçılığı kadar başarılı olduğu öğretmenliği can özhan'ın... v

org

benim hastalık boyutunda bir takıntım vardır bu org konusunda, bir kaç paylaşımımda bahsetmiştim daha önce... ülkemizde "org" olarak adlandırılan çok geniş bir müzik aleti grubu olması ve farklı adlandırılmalara gidilmeden, tamamına org adı verilmesidir bu takıntı... aslında bu takıntımda pek de haklı değilim, biliyorum ama üzerinde tuşları olan, birbiriyle alakasız her türlü cihaza tek bir isim verilip, org denmesini de hep yadırgamışımdır...  keyboardlar & piyanolar  başlıklı eski paylaşıma göz gezdirirseniz anlarsınız bu takıntımı... bu gereksiz takıntımda pek de haklı değilim dememin sebebi ise şu; aslında benim "org" denilip geçilmesini yadırgadığım cihazlar da "org" denen şeyin geliştirilmiş, elektronikleştirilmiş, dijitalleştirilmiş halleri... üstelik türkçe karşılıkları da yok ve tamamına org deyip geçmek de yanlış sayılmaz... benim takıntılı biçimde "gerçek org" dediğim ve hayranı olduğum şey aşağıdaki muhteşem varlık oluyor...

ilham perileri

ilham perileri (müzler) biraz sakat bir konuya dalasım geldi, bakalım işin içinden çıkabilecekmiyim... şu anda çok az bilgim var şu ünlü ilham perileri hakkında... şöyle bir olası kaynaklara da göz gezdireyim dedim, gözüm de korktu ama yıllardır hep ilgimi çeker bu ilham perileri... müzler de deniyor, musalar da... ingilizce muses... hemen her dilde yunanca orijinaline sadık kalınmış... Μοῦσαι (moũsai) ise orijinali oluyor... yunanca tabii... müz kelimesinin kökeni de "men" miş... bana pek bi alakasız geldi ama öyleymiş sonuçta... men kelimesi ise çok fazla ciddi anlamlar taşıyor: akıl, düşünce ve yaratıcılık!... umarım ingilizce insanoğlu denen "men" buradan gelmiyordur ama sanki öyle... bu kadarla da kalmıyor, bu 3 ana kavramın altını dolduran konular çok önemli; bilim, edebiyat ve sanat... konu ağır anlayacağınız... men kelimesinden köken aldığı söylenen müzler ise sanat, bilim ve edebiyat alanında eserler veren insanlara ilham getirmekle görevli periler.

concertgebouworkest'te üç bilkentli

meriç nisan soytutan (viyola), arcan isenkul (viyola), kerem erşahin (fagot) bilkent üniversitesi müzik hazırlık lisesi 11. sınıfta öğrenimlerine devam eden meriç nisan soytutan (viyola), arcan isenkul (viyola) ve kerem erşahin (fagot); c oncertgebouworkest young orkestrası tarafından davet edildiler... daha doğrusu; farklı ülkelerden toplam 73 seçilmiş öğrenci arasına girmeyi başardılar... 4-21 ağustos 2022 tarihleri arasında hollanda'da hem eğitim alacaklar hem de önemli solistlerle konser verecekler... concertgebouworkest ; 130 yılı aşkın bir süredir ara vermeden sesini duyuran, dünyanın en iyi orkestralarından biri olarak kabul ediliyor... concertgebouworkest young ise; adı üstünde, bu orkestranın uluslararası gençlik orkestrası oluyor... üç başarılı genç sanatçımız, bu orkestranın etkinliğine katılacaklar... concertgebouworkest young, avrupa ülkelerinde öğrenim gören 14-17 yaş grubundaki genç sanatçılara önemli bir tecrübe kazandırmayı ve eşitlik ilkesi içinde fırsat yar