nana - manuel de falla
nana (françois nicholas riss) |
bu yaşa kadar nasıl es geçtiğimi anlamadığım kısacık bir geleneksel ispanyol ninnisi olan nana'yı çok yeni tanıdım ve dinlemeden uyuyamadıklarım listesinde baş köşeye oturdu... tabii kişiden kişiye değişir, sonuçta zevk meselesidir ama gerçekten insanın içine işleyen, yatıştırması beklenirken tüyleri dikenleştiren bir eser...
nana'yı ilk kez genç viyolonsel sanatçımız ece dikbıyık'tan dinledim kısa bir süre önce... hakkında yaptığım paylaşımı da mutlaka okuyun derim çünkü çok başarılı ve ciddi gelecek vaad eden, bu işi çok seven bir çellist kendisi... aşağıda kendisine ait nana performansını paylaşıyorum, maalesef sadece instagramda 1 dk lık kısmı var, tam versiyonu kaldırılmış youtubetan... 2019 yılında dördüncüsü düzenlenen meditteranean cello meeting kapsamında oluşturulan viyolonsel orkestrası eşliğinde seslendirilmiş... profesyonel kayıt olmamasına rağmen, oldukça başarılı...
manuel de falla'nın 1914 yılında, paristen ispanyaya dönmeden önce tamamladığı 7 ispanyol halk şarkısından biri olan nana dışında; el paño moruno, seguidilla murciana, asturiana, jota, canción ve polo olmak üzere, 6 geleneksel şarkı daha bulunuyor bu çalışmada... piyano ve soprano için yazılmış siete canciones populares españoles eserindeki 6 şarkının keman ve piyano için uyarlaması ise manuel de falla ile birlikte çalışan kemancı paul kochanski tarafından yapılmış ve suite populaire espagnole olarak biliniyor... daha sonra özellikle viyolonsel başta olmak üzere, bir çok transkripsiyonu da yapılmış ve hepsi de aynı isimle anılıyor... suite populaire espagnole'de sadece seguidilla murciana bulunmuyor...
paul kochanski uyarlamasında şarkıların sıralaması tamamen farklı... örneğin falla'nın beşinci sıraya koyduğu nana, suit içinde ikinci bölümde yer alıyor... çok mu önemli? diyeceksiniz şimdi, önemli tabii... falla da nana'yı ikinci sıraya koysaydı, ben yıllardır dinliyor olacaktım:)...
7 şarkı içinde en çok ünlenen ve bilinen şarkı ise asturiana... bir çok uyarlaması ve farklı yorumu bulunuyor ancak benim seçimim, anlaşılacağı üzere kesinlikle nana... nedense, özellikle profesyoneller için asturiana revaçta iken; benim gibiler nanacı... yani youtube'dan aldığım izlenim o yönde... anında bölündük asturianacılar ve nanacılar olarak:)... buradan bitmek bilmeyen tartışmalar bile çıkar... neyse; burası benim arazim ve ben ne dersem, o oluyor burada ve nana kesinlikle asturiana'yı tahttan indirecek bu gidişle... asturiana ağıt, nana ise ninni...
bu şarkıların içinde sadece jota de falla'ya aitmiş... diğerlerinde muhtemelen ezgileri direk kullandığı için bu yorum yapılıyor... türk bestecilerin eserlerinde de görüyoruz bu durumu... bartok'ta da... özellikle bartok'un benzeri çalışmaları bulunuyor...
Suite Populaire Espagnole - anna ceglińska (keman) krzysztof cegliński (piyano)manuel de falla tarafından, madam ida godebska'ya adanan bu eser; ispanyanın çok farklı bölgelerinden derlenen, çok farklı yapılara sahip şarkılardan oluşuyor ama şarkıların neredeyse tamamının dayandığı konu, aşk... mesela polo aşkta sadakatsizlik üzerine... intikam ateşi gibi:)... el paño moruno ise bekaretin önemi üzerineymiş... bu bence sadece bir yorum çünkü sözlerini okuduğunuzda sanki ekonomik analiz yapıyor gibi:))... yada öyle değilse, manyakça... neyse... siz kendiniz ilginizi çekiyorsa, bulup inceleyin...
uyumaya git çocuk... uyu, ruhum... uyu, aydınlat sabahleyin... nanita nana, nanita nana, uyu, aydınlat sabahleyin... bu da nana'nın sözleri... nanita nana kısmı, bizdeki eeeee eeeee eeeee e kısmı oluyor:)... nana'da aşkı anlatıyormuş!... arkadaş googleda 50. sayfaya kadar gittim, falla'nın esere dahil ettiği kısım bu kadar... sadece ufak tefek farklılıklar var, o kadar... yeni yorumlarda yeni sözler de var ama o bizi bağlamaz... nana, bildiğiniz ninni... her şeyi aşka bağlama hastalığından kaynaklanıyor bence...
neyse, sözler beni ilgilendirmiyor, sizi de ilgilendirmesin... 7 şarkının sözlerini toplasanız, bi tarkan şarkısı yapmaz... size ben bir nana daha paylaşayım... john patitucci ustanın 2006 yılında çıkardığı line by line albümünden...
bu eserin tüm klasik kayıtları; orijinal olsun, transkripsiyon olsun, aynı tadı veriyor ve esere bağlı kalınmış... john patitucci bile aynen orijinale sadık bir şekilde seslendirmiş albümde... ben sadece farklı bir kaç yorumu paylaşacağım, gerisi size kalmış...
hemen yorumuna hayran kaldığım, ispanyol tarzını en iyi şekilde aktarabilen harika bir yorumu paylaşayım... maría marín çalıp, söylüyor... sözler biraz farklı ama yine de orijinali neredeyse tamamen yansıtıyor...
nana aslında klasik tarza hiç de uygun değil... operatik mi denir? anlamam bu konulardan da ya neyse... hatta kesinlikle uygun değil, söylemeyi bıraksınlar bence:))... gerçekten ciddiyim... her yönüyle andalucia kokuyor... kuzey afrika da denebilir... doğu hakimiyeti var... aradım, buldum bir yerlerden, hint kökenliymiş! bunu söyleyen de falla!... maria marin'in yorumu bu açıdan benim bulabildiğim en iyi örnek... patuticci gibi bazı müzisyenlere de çok fazla hitab etmiş olmalı ki, koskoca albümün içinde sırıtmasına rağmen, o andalucia (endülüs) havasını bozmamışlar... bir diğer güzel örnek de norveçli genç trompetçi tine thing helseth'den çıktı... o da nana'ya hakkını tam olarak vermiş... aşağıya ekledim onu da...
soprano için yazılmış bu eser ama bence pek uymuyor... hele hele erkeklere hiç uymuyor... placido domingo da seslendirmiş... yahu tamam, cinsiyet ayrımcılığı yapmayalım ama bir işin de oluru var, gideri var:)... bereket tenor... bariton yada bas olsaydı, o bebekler harap olurdu... ninni değil de, azap gibi bir şey... trompet versiyonu da aşağıda... nana; viyolonsel, kontrbas, viola ve hadi kemanı da ekleyelim, bu enstrümanlar için uygun... fagot, obua, flüt de olabilir... piyano da olmuyor... gitar olacak eşlikte... aklınızda bulunsun:)))... viyolonsel düzenlemelerini tercih edin çünkü bir oktav daha yüksek tekrarı var, daha uzun sürüyor parça:))...
bir de ek bilgi; manuel de falla bu çalışmasıyla yakın arkadaşı federico garcia lorca'ya da ilham kaynağı olmuş... lorca'nın da benzeri bir halk şarkıları çalışması bulunuyor...
tine thing helseth - nana
ben anlamam, işim öğrenmek benim... calmo e sostenuto yani sakinlik ve süreklilik nana'nın temeliymiş... bu sakinlik, annelerin bebeklerine sakince fısıldaması şeklinde olacak ki ninniden bahsediyoruz... bu hissin alınamadığı nana yorumlarını da dinlemeyeceksiniz... bir diğer teknik çıkarımım da şu; oldukça basit izlenimi veren eseri aynen bu şekilde çalabilmek de muhtemelen kolay değildir... zorluk denince aklıma paganini, ysaÿe yada kreisler filan geliyor ama tahminimce bu eserleri seslendirmek de zordur...
1907 yılında parise giden falla, orada debussy ve ravel gibi isimlerle yakın arkadaşlıklar kurmuş ve onlardan oldukça etkilenmiş... la vida breve operasının hazırlıkları esnasında, ispanyol bir şarkıcı, kendisinden ispanyol halk şarkıları konusunda yardım istemiş... bu istek karşısında kısa da olsa çalışmalar yapan de falla, halk şarkıları konusuna merak salmış ve bu şarkıları modern klasik müziğe uyarlama konusunda yöntemler geliştirmiş...7 ispanyol halk şarkısını bu şekilde yeniden uyarlamış ama kendisine danışan ispanyol şarkıcının bu eserleri seslendirmesine izin vermemiş... ne kadar ayıp!... insan birini bari verir... 1915 yılında la vida breve operasındaki sopranolardan biri olan luisa vela ile birlikte ilk seslendirişi madrid'te gerçekleştirmişler... ilk paris seslendirmesi ise 1920 yılında olmuş...
falla, yukarıda da yazmıştım, bu yedi düzenlemeyi madam ida godebski'ye ithaf etmiş... madam ida ve eşi cipa, manuel de fallanın paristeki yakın arkadaşları... bu godebski ailesi çok meşhur... ravel de onların çocukları mimi ve jan için çocuk eserleri bestelemiş... debussy, stravinsky, ravel, falla gibi o dönemin paris sanat camiası sürekli bu godebskilerin evinde takılıyorlarmış... ünlü takıntısı olan fenomen bir aile sanırım:)... belki saydığım bestecilerden bile daha ünlüdürler, bilemem... şimdi de var öyle tipler... bütün entelijans orada:))... paris'in en ünlü konser salonunun sahipleri oluyorlar tabii... bunları neden yazıyorum ki ben... biraz uğraşsam, paris sosyetesinin 1910'lardaki dedikodu kazanına karışacağım... konuyla alakası da yok... en iyisi bitireyim artık... aşağıdaki videoyu da bonus olarak paylaşmamın tek sebebi, gitarist marek pasienczny'yi çok beğeniyor olmam... felaket bir gitarcıdır, okuyun onu da... eser aynı... hiç bir değişiklik yok... daha doğrusu biraz kurcalamış...kaya bryla-weiss (keman) ve marek pasieczny (gitar)...
Yorumlar
Yorum Gönder