müzikte minimalizm

minimalizm Photo by Megha Ajith

çok hassas bir konu, çok dikkatli yazmak gerekiyor minimalizmi ve minimalistliği.. müzik, mimari, yaşam tarzı yada sanat dalları; konu ne olursa olsun, minimalizm tamamen aynı kapıya çıkan bir kavram ve tüm sanat dallarında olduğu gibi, müzikte de minimalizm pek taraftar bulamasa da, konu yaşam tarzı olunca, çok yaygın ve popüler bir konu... herkes bir anda minimalist oluverdi... bu sebeple kimseyi kırmadan üzmeden yazmak lazım bu konuyu... minimlizm felsefesi ışığında, minimalist yaşam tarzı... muhteşem getirisi olan konular son yıllarda...

minimalist iç mimari akımlarına bağlı kalarak dekore ettiğiniz, minimalist mimari yaklaşıma sahip tripleks villanızın bahçesinde kurulu geyet minimalist bir minik masada viskinizi yudumlarken çektiğiniz selfinizi sosyal medyada paylaştığınızda minimalist olunuyor mu?... sadece 5 adet giysiniz, aksesuarınız vs varsa ve bunlar versace, armani, vuitton yada dior ise minimalist olunuyor mu? yada bankada 250 milyon tl paranız dururken, siz 1+1 evde yaşadığınızda minimal yaşam oluyor mu?... bence kesinlikle olmuyor ama "bence" tabii... elon musk beyfendi konteynerde yaşayınca minimalist oluyorsa, olunur.. sanat adına oturuyorsa, tabii minimalizm..

tartışılır bu konu ama konuya nereden baktığınıza bağlı.. sanat akımı olarak bakıyorsanız, tabii oluyor.. minimalist iç tasarım ve minimalist tablolar vs vs... kesinlikle oluyor, sorun yok ama felsefik açıdan baktığınızda olmuyor.. yaşam tarzı açısından baktığınızda ise tartışılır... yani "arkadaş ben varlık içinde yüzüyorum ama sadelik peşindeyim" deniyorsa, evet minimalizm... "minimalist sanatı ve dizaynı seviyorum" derseniz, evet minimalizm ama eğer "minimalst felsefeye uyuyorum ben" yada "dünyamızı korumak, geleceğe güzel bir dünya bırakmak için minimalistim, siz de öyle olun" diyorsanız villanızın bahçesinde ve üstelik o bahçede minimalist tarzda bir düğün de yapıyorsanız, olmuyor minimalizm... yine de tartışılır tabii...

neden tartışılır diyorum? sebebi çok basit... minimalizm gerçekte yaşam tarzı, bilmem ne felsefesi yada dünyanın geleceğine yatırım için sadelik vs vs vs gibi şeyler değil, sebep o... minimalizm aslında sanat akımı... sanat akımı olarak başlayan ve sonradan dallanıp, budaklanan ve neticede popülist yaklaşımla statü kazanma çabalamalarına kadar giden, raydan çıkan bir konu...

yani bu kadar lafı, sosyal medyada yada bir yerlerde "ay benim 2 çorabım, bir pijamam, bir tane de penyem var, minimalistim ben" diyenler için döktüm.. yani ona minimalist denebilir mi? bilmiyorum ama ben zalak diyorum...

siyah kare (kasimir malevich)

sanat yaşama yön verir ve nihayetinde yaşam tarzına da dönüşür ve felsefesi zaten çok eskilerden beri vardır.. felsefesi binlerce yıldır zaten var, sanat o felsefeye sahip çıkar ve yaşam tarzına dönüştürür.. o ayrı bir konu ama sonuçta "minimalizm" hayatımıza sanat akımı olarak girmiştir... kasimir malevich'in minimalist sanat akımının ağırlığını hissettirmeye başlamasından yıllar önce ortaya koyduğu yukarıdaki eseri bu konuda oldukça önemli...

minimalizm; felsefe olarak ve yaşam tarzı olarak, istençli yada zorunlu olarak zaten vardı.. adem ve havvanın her şeyi incir yaprağından ibaretti yada mağara adamı bir şeyler avlarsa yerdi, avlayamazsa allah kerim derdi... mesleğim dışında, doğayla tek bağlantım olan kumrulara yem veririm, yiyip giderler ve bugün yedik ama yarın ne yapacağız yahu? diye de düşünmezler... ertesi gün için kenarda yiyecekleri var mı? yok mu? düşünmezler... hayvanlar minimalistler sonuçta.. doğa da minimalist... ekosistemler minimalist ve fazlaya ihtiyaç duymazlar, hatta yok ederler fazlalığı... insanlığın defalarca ortadan kalkıp da bir yerlerden yeniden patlak vermesi de bundandır... minimalist olmayan tek varlık insan!..

ne yaptı geri zekalı insan?... yerleşik hayata geçti, koca koca şehirler kurdu... kömür çıkardı, maden çıkardı, sanayileşti... yetmedi, petrolü de çıkardı... ekosistemin minimalizmini bozan tek yaratık olarak aşırı çoğaldı.. eee ne olacak çoğalınca? savaştı... geçtiğimiz yüzyılın  yarısı iki dünya savaşıyla geçti... dedik ya; ekosistem "minimalizmi bozan şeyi ortadan kaldırır" nüfus dibe vurdu... savaşlar bitince de nüfus hızla arttı... savaşlardan bıkan insanlık özellikle 60'lı yıllarda eğlencenin ve şatafatın dibine vurdu haklı olarak.. teknoloji zaten gelişti savaşlar döneminde... kimya gelişti vs vs... savaşın ardından mallara yönelik anormal bir talep oluştu... daha önce insanlar, günlük ihtiyaçlar için bile kıt kaynaklarla ve sınırlı seçeneklerle yaşıyorlardı... tüketicilik geliştikçe, maksimalizm zirveye ulaştı ancak her şey zıttı ile bir anlam kazanacağı için, maksimalizm de tezatını yani minimalizmi doğurdu... minimalizm hareketinin 1960'larda ve 1970'lerde kök saldığı yaygın olarak kabul ediliyor... sanatçılar, soyut dışavurumculuk ve onun aşırı katmanlarından uzaklaşarak basit geometrik şekiller ve çizgileri, gerçek ve nesnel anlamları tercih etmeye başladılar... bu minimalist eğilim yalnızca resim ve heykel alanına değil aynı zamanda mimariye, ürün tasarımına ve nihayetinde iç tasarım ve yaşam tarzına da nüfuz etti... zamanla, etkili sanatçılar, yalnızca kendisine atıfta bulunan, basit bir yaklaşım sergileyen ve aşırı görünen her şeyi azaltan sanatı giderek daha fazla tercih etmeye başladılar... çok fazla özet bir anlatımla durum bu... daha doğrusu bi ihtimal böyledir diyeyim.. kafadan sallıyorum sonuçta...

ben yukarıda bir kaç örnek vermiştim, villalar, markalar vs vs... o konu apayrı bir konu olmakla birlikte, işin özü olarak, ekosistemde yaşayan varlıklar olarak, zenginlik içinde minimalist olamazsınız, tabiata aykırı ancak sanata temel oluşturan minimalizm felsefesi çok farklı... yaygın yanılgıların aksine minimalizm yoksunluk ile ilgili değildir... sadece nicelikten çok niteliği benimsemeye odaklanır minimalizm... yani bir anlatım tarzıdır.. tamamen tezat oluşturan anlatım tarzlarında komplekslik varken, minimalizmde sadelik ve basitlik vardır... birazdan müzikle çok iyi anlaşılacak bu durum...

minimalizm aynı zamanda bilinçli olmak, dikkat dağıtıcı unsurları ortadan kaldırmak ve bilinçli seçimler yapmakla da ilgilidir... yalnızca yer kaplayan öğeler yerine, anlamlı ögelere daha fazla önem verir minimalizm...

bugün nedense her şeyi ekoloji ile açıklamaya çalışıyorum.. doğada mesela, en makbul olan şey şudur: ne kadar az alan kaplarsan o kadar iyidir ve en az alanda en yüksek faydayı ne kadar sağlayabiliyorsan o kadar iyidir... minimal alanda maksimal fotofentez yapan bitki makbuldür gibi... ateş olup, cürmünden kat kat fazla yer yakmak gibi...

şatafatlı ve görkemli objelerle hiç bir şey anlatamamak da var, tek bir basit obje ile çok şey anlatabilmek de var... sanatı üreten ile tüketen hangisinde ne kadar buluşabiliyorsa artık... e tabii şu da var doğal olarak; tek bir basit obje ile hiç bir şey anlatamamak!... bu da benim en çok karşılaştığım sanat aktivitesi maalesef...

özgünlük ve özgürlüktür minimalist yaklaşım... sadeliğe değer verir ve yüzeysel üretim ve tüketimi reddeder... güzelliği, özü ve gerçek amacı vurgulamayı amaçlar...

minimalizm veya minimalist sanat; sanatın kendi gerçekliğine sahip olması ve başka bir şeyin taklidi olmaması şeklinde gelişen soyut bir bakış açısına sahiptir.. sanatın gerçek dünyanın bir yönünü temsil ettiğini düşünürüz.. mesela bir mazara, bir olay yada bir eşya gibi... veya bir duygunun yansıtılması mesela... çoğu zaman sanat bunları anlatır ancak minimalizmde dışarıdaki bir gerçekliği temsil etme girişiminde bulunulmaz, sanatçı izleyicinin sadece esere tepki vermesini ister... yapıtın yapıldığı ortam, malzeme ve eserin biçimi gerçektir... ne görüyorsan odur... çok basit ve sade..

en tepedeki kuşlar ve kare mesela... ne görüyorsanız onu anlatıyorlar... ama aşağıdaki velazquez eseri las meninas öyle değil... bu tablo hakkındaki paylaşımı okuyun, geri dönün... tablo resmen minik ispanyol prenses ve kendisiyle ilgilenen nedimeleri anlatıyor açık ve net.. aynı tablonun picasso yorumu da var o paylaşımda... harika sanatsal çalışmalar... minimalizm ne velazquez ne de picasso... her ikisinin çok dışında...

las meninas (diego rodriguez de silva velazquez)

müzikte minimalizm

müzikte minimalizm hareketi de esas olarak 1960'larda sanattaki minimalist hareketle birlikte başladı denebilir daha eski örnekler olmakla birlikte... müzik tarihinde önemli bir devrim yaratan 12 ton sistemini ortaya koymuş olan ve serializm akımının öncüsü olarak kabul edilen arnold schoenberg'in ölümünden sonra serializmin batı müziğinde yeniden canlanmaya başlamasına tepki olarak doğduğu ifade ediliyor bir çok kaynakta... her ne kadar bazı besteciler 20. yüzyılın ortalarından önce müzikte minimalizmi deneyimlese de, hem sanatta hem de müzikte minimalist hareket 1960'lar ve 1970'lerde gelişti... ve bu süreçte müzik tarihinde sağlam bir yer edindi...

şunu hatırlatayım; gerçekte minimalist sanat insan kadar eskidir ama bu benim düşüncem sadece.. dünya tarihinin her anında minimalizmi bulursunuz ama "akım" diyemeyebilirsiniz...

1950'lerden itibaren müziğin değişimine bakarsak, elektro gitarı görürüz net biçimde... bu dönemde elektro gitarın sesini yükseltmesi paralelinde her şeyin sesinin yükselmesi, insanların sesini yükseltmeleri ve onlara karşı yönetenlerin de seslerini yükseltmeleri ciddi gürültülü ve karmaşık bir ortama yol açtı... müzikte işler birden çok değişti o dönemde özellikle elektro gitarın çıkışıyla... gitaristler daha fazla notayı daha hızlı çalabilme peşine düştüler mesela... sanatta yüzlerce yıl varlığını hissettiren şatafatın da suyu çıktı, yaşam tarzına da oturdu bu ortam... en basiti, giyim kuşam yada alışkanlıkların değişmesi, ailenin değişmesi vs vs... unutmayalım, müzik çok önemlidir... bu ortamda genel olarak sanat dünyası bir kontrast dönemi geçirdi ve bu dönemde kontrast ise sadelik ve basitlik idi doğal olarak...

60'lı yılların sonlarında da progresiflik ivme kazandı ve uzun konsept müzikler, albümler, karmaşıklık ve yukarıda bahsettiğim elektro gitara ek olarak; melotron, orglar, synthesizerler ve hatta orta çağ enstrümanları vs vs de dahil oldu çağdaş müziğe... minimalizm daha önce ivme kazandı tabii bu unutulmasın ama aynı süreçte yol aldılar... kıyaslaması yapılacak iki konu değil ama progresif yaklaşım müzikte damgayı tam vurdu tabii..

minimalist çağdan önceki müzik dönemlerindeki deneysel teknikler, bestecilerin müzik tanımının sınırlarını zorlamalarına ve tanımı gereği tamamen yeni bir müzik türü yaratmalarına yardımcı oldu... mesela modernizm yada neoklasizm gibi... empresyonizm ve ekspresyonizm de dahil edilebilir bu müzikte minimalizmin desteklenmesine yardımcı olan önceki müzik dönemlerine...

diğer tüm akımlarda olduğu gibi, minimalizmin de öncü çalışmaları var tabii.. hiç bir şey öyle pat diye 1961de başlayıp, 69da bitmez.. hatta yüzyıllar öncesine gidin, bulursunuz bir şeyler... tabuh-tabuhan - colin mcphee, five pieces for orchestra - schoenberg, monotone symphony - klein, 4’33” - cage, vexations - satie ve in the night - charles ives benim kaynaklarda bulabildiğim öncüler...

müzikte minimalizm kavramını ilk kullanan kim? konusunda kavga var resmen... ingiliz piyanist, librettist, müzikolog ve minimalist besteci michael nyman, 1968 yılında bu ifadeyi the spectator'da kullandığını söylüyor.. charlotte moorman & nam june paik resitallerinde sunulan çalışmalar için, kendisinin bir tanımlama getirdiğini iddia etti 1976 yılında.. demiş ki; "ben 1968 yılında tanımladım bu müziği, minimalist dedim, ilk kullanan da benim bu ifadeyi"... böyle bir şey olmuş işte.. diğer yandan, kendini minimalist besteci olarak ilan eden tom johnson da minimalizm terimini müzik için kullanan ilk kişi olduğunu iddia ediyor ve minimalizmi "minimum malzemeyle çalışan herhangi bir müzik" olarak tanımlıyor...

ilk olarak kimin bu tanımı kullandığı çok mu önemli?.. bence değil ama onlar için önemli demek... asıl önemli olan konu hala ortada duruyor: minimalist müzik ne?

bir müziğin minimalist olduğunu nasıl anlarız?

yalnızca birkaç nota kullanılmışsa... yalnızca birkaç kelimelik söz kullanılmışsa... bardak, çanak çömlek, ayakkabı, saç fırçası, pencere ve tencere gibi enstrümanlar duyuyorsanız... elektronik yada akustik bir gürültüyü uzun süre sürdürüp, keyif almanız bekleniyorsa... doğadaki sesler minimal boyutlarda size aktarılıyorsa... sonsuz döngüler başınızı döndürüyorsa... duyabildiğiniz sadece sessizlik ise mesela tek bir ses duymadığınız eser de var, kulaklık mı bozuldu ki dersiniz, duyduğunuz tek şey kendi nefesinizdir ve müzik de odur zaten... tek bir enstrüman tek bir nota ile olayı bitirmişse... dakikada sadece bir kaç ses duyabilmişseniz... muhtemelen minimalist bir müzik dinliyorsunuz...

daha başka detayları da var.. mesela birlikte çalan ancak aralarında uyum hissetmediğiniz, ara ara sanki uyumluymuş gibi de gelen iki enstrüman duyabilirsiniz... iki enstrüman birlikte aynı tempoda çalmaya başlayabilir ancak biri kalkar tempoyu yavaş yavaş değiştirmeye başlar... tekrar aynı tempoda buluşurlar... diyelim ki buluşmadılar, yapacak bir şey yok... buluşuyordur onlar bir ara ama siz sıkılıp bırakmışsınızdır dinlemeyi, ayrı kalırlar...

diğer yandan, minimalist müzikte dinleyicinin kolayca algılayamayabileceği, besteci tarafından yorumcuya bırakılmış serbest alanlar da bulunmaktadır ve hatta notasyonda bulunmayan bazı işaretlerin eklendiği belirtiliyor... bunun tam bir doğaçlama olmadığını, bestecinin yorumcuya döngü, eksilt, arttır yada her ne ise işte, o serbestiyi verdiğini düşünüyorum ama bunu anlatmak da zor... yani şöyle; besteci döngüyü başlatır, yorumcuya al bunu dilediğin gibi, dilediğin kadar kullan der.. böyle bir şey... ben de bilmiyorum sonuçta, herhalde öyledir:))...

enstrüman konusunda herhangi bir sınır yada tanım yoktur.. hatta sessizlik de kullanılır yada her türlü canlı cansız kaynaklı ses de.. sınır yoktur demek daha doğru.. dişinizi fırçalarken çıkan sesi de kullanabilirsiniz mesela.. org, nefesli çalgılar, yaylılar, yaylı çalgılar dörtlüsü, vurmalılar ve bazı besteciler için tüm geleneksel orkestralar yaygın olmakla birlikte, diğer her şey kullanılmaktadır bu akımda... theremin ve synyhesizer de tabii.. minimalizmden esinlenen modern müziklerde loop cihazları ve pedalları da sıklıkla kullanılıyor...

doğal sesler bazen enstrüman olarak kullanılır... otomobillerden, trenlerden, fabrikalardan, makinelerden gelen insan yapımı sesler ve diğer sentetik sesler genellikle minimalist çalışmaların temeli veya tamamlayıcısı olarak kullanılır... dijital efektler genellikle enstrümanların veya efektlerin sesini değiştirmek için kullanılır... ve tabii insan sesi ve koro...

minimalist bestecilerin enstrümantasyonu genellikle alışılmadıktır doğal olarak.. orkestra geleneklerini yıkmak ve birbiriyle çelişen enstrümanları kullanmak önemlidir... yaylı çalgılar dörtlüsü, bas gitar, saksafonlar, envai çeşit vurmalı, insan sesi, bardak, trompet, otomobil lastiği, korno, marimba, trombon, seyirci, sessizlik, piyano, synth ve arp birlike iyi gider mesela... melodik yapı çoğu zaman basittir ve döngüler halinde tekrarlanır... çok seslidir ve çoğu zaman katmanlar halindedir.. sık sık tını ve/veya ritim değişir... tempo genelde aynı kalır... hipnotiktir.. elektronik efektler ve bant kayıtları sıklıkla kullanılır...

tabii şu yukarıdakiler tek başına çok anlam ifade etmez... size mutlaka minimumu algılatmalı.. azcık yani... biraz da subjektif bir kavram...

aşağıdaki iki video, müzikte minimalizmi tüm detayları ile uzun uzun anlatıyor..

the magic of minimalism part 1



the magic of minimalism part 2


günümüzde müzikte minimalizm, bir kompozisyondaki müzik enstrümanlarının sayısını sınırlayan veya geleneksel enstrümantasyonu müzikal ifadeler olarak enstrümansız kaynaklarla değiştiren bir sanat müziği biçimi olarak kabul edilmekteymiş... bence yetersiz bir tanımlama bu... yada ben anlamadım:)...

müzikte minimalist yaklaşım; dinleyiciyi müzikal kompozisyonun veya partisyonun süreç veya aşamalarına odaklanmaya çeken ve bir arka plan görevi görmek yerine aktif dinlemeyi teşvik eden, anlatısal olmayan bir yaklaşım denebilir... bu açıdan bakıldığında, minimalist hareketin bugün popürleşmeye başlayan yeni müzik unsurlarını ve biçimlerini de yaratmış olabilir... yeni müzikte minimalist yaklaşım çok yoğun çünkü görebildiğim kadarıyla...

sadece yeni müzik de değil, mesela son yıllarda çok moda olan, internette bolca bulacağınız meditasyon başta olmak üzere, yoga, enerji, tibet, tireşim, şahsi gelişim vs vs vs ile ilgili müzikler de minimalist yaklaşımlıdırlar... huzur versin diye çalınıp, dinlenirler ama benim huzurumu aşırı derecede kaçırıyorlar... bu arada; minimalizm hakkında yazıyor olmam, minimalist müziklere hayran olduğum anlamına gelmesin sakın...

müzik; notalarda değil, aradaki sessizliktedir demişti ya mozart... sanki mozart değildi ya neyse, minimalizmde o aralardaki sessizlik kavramı çok önemlidir... hatta abartılıdır... minimalist müzikte işitsel olmayan unsurlar yoğundur.. minimalizm müzikte akıma dönüşmeden önce yazılmış olan, daha doğrusu yazılmamış olan:)) john cage eseri 4'33" muhtemelen bu akımın öncüsüdür ve eser tamamen sessizdir... 4 dakika 33 saniyelik bir sessizlik.. üstelik eser üç bölümdü yanlış hatırlamıyorsam... buradaki espri şudur: sanatçı sahneye çıkar ve 4:33 dakikalık sessizlik seslendirir.. buradaki gerçek müzik ise, seyirci kaynaklı seslerdir...

abd ve ingilterede yaşayan minimalist besteciler; doğal ve insan yapımı sesleri algılama şeklimizi değiştirmek için yeni teknolojiler kullandılar... tüm müzik tarihi boyunca müziği tanımlayan ve sınırlayan engelleri de yıktılar.. daha doğrusu yıktılar demek yanlış olur tabii, yıkamadılar, o kadar da kolay bir iş değil o ama yükleniyorlar sürekli yıkmak için... bakalım neler olacak gelecekte...

bu güne kadarki etkileri aslında azımsanmayacak ölçülerde, hiç de sanıldığı gibi sınırlı değil.. elektronik müzikte, hip hop'ta ve bazı alternatif rock gruplarında izlerini bulmak zor değil, çok örnek var... yukarıda bir yerlerde bahsetmiş olduğum meditasyon müziklerini de eklemek gerekir... ve tabii yeni müzik.. saydıkça aklıma geliyor, deneysel ve alternatif olarak tanımlanan müzik türleri vs vs vs...

minimalist akımın en etkili ve önemli bestecileri

steve reich, philip glass, terry riley, la monte young, michael nyman, tom johnson, john cage ve
john lewis
... çoğu ciddi kaynakta bu isimler geçiyor ama ben arvo part'ı da ekleyeyim dedim.. tabii o kalıplaşmış isimler bu akımın temel isimleri... hatta yann tiersen de bence minimalist... pek adını göremedim ama erik satie de tarafımca eklenmiştir an itibarıyla.. bence öyle.. ve tabii ki yeryüzünde kim bilir daha kaç minimalist besteci vardır? onu bilemem... "sen bu bestecilerden hangilerini dinlersin?" gibi bir soru sorarsanız. sadece arvo part ve erik satie derim.. onlar da ne kadar minimalisttirler? o da tartışılır tabii:))..

ben öneri olarak sadece aşağıdaki üç önemli bestecinin çalışmalarını paylaşıyorum, bu çalışmalar incelenirse, minimalist müzik akımı daha iyi anlaşılabilir.. beğenirseniz, detaylarına inmek de size kalmış artık...

philip glass

einstein on the beach (cbs master works) – 1976
glassworks (cbs) – 1982
koyannisqatsi – film soundtrack - (antilles) – 1981
satyagraha (sanskrit for ‘life force) – an opera based on ghandi’s
experiences in south africa. also draws on the life of martin luther king
and leo tolstoy. (cbs masterworks) – 1985
powaqqatsi – film soundtrack - (elektra / nonesuch) – 1987
passages – with ravi shankar (private music) – 1990
’low symphony’ – with david bowie and brian eno (point music) – 1997
’heroes’ symphony – influenced by bowie & eno (point music) – 1997
dracula – film music to accompany the original bela lugosi film of 1931,
played by the kronos quartet – (nonesuch) - 1999

steve reich

drumming (deutsche gramophone) – 1974
music for 18 musicians (ecm) – 1978
different trains - written for string quartet pre recorded tape. the tape
consists of vocal samples of holocaust survivors depicting jewish people
being sent on ‘different trains’ to concentration camps. the string quartet
emulate speech patterns and melodies - (elektra – nonesuch) – 1989

john adams

the chairman dances - ıncluding ‘short ride in a fast machine’ (elektra /
nonesuch) – 1986 (a highly recommended ‘taster’ to minimalist music)
fearful symmetries – (elektra / nonesuch) – 1989
hoodoo zephyr – (elektra / nonesuch) – 1993
shaker loops – (nonesuch) - 1996

michael nyman

the nyman / greenway soundtracks – (virgin venture) - 1989
the essential michael nyman band – (argo) – 1992
the piano – (virgin venture) – 1993

öğrendikçe paylaşan biri olduğum için, bu tür paylaşımlar bitmiyor ama ben sıkılıp bırakıyorum:)... aklıma estikçe de eklemeler yapıyorum.. şimdilik aklıma fazlası esmiyor, siz en iyisi şu yukarıdaki çalışmaları dinleyin bir süre...

Yorumlar

Popüler Yayınlar

Popüler Yayınlar