kısaca caz nedir?

caz hakkında
caz nedir?

ara ara hep çeker dikkatimi, pek de durmazdım üzerinde ama en son görüşümde "yaz yahu sen de bir şeyler, kimse boş dönmesin" gibisinden aklıma düştü nedense... olan şu: "caz nedir?" yazıyorlar google'a, o da ayda yılda bir bile olsa, tutup buraya getiriyor insanları... hep de "caz nedir diye de sorulur mu arkadaş!" gibisinden şeyler düşünüp, geçerdim taaaa ki bu paylaşıma başlamaya niyet edinceye kadar... niyetlendim ama niyetleniş o niyetleniş, kaldım öylece...

hakikaten caz nedir?... o kadar zor ki bu soruya cevap vermek.. kısaca yazacağım bir şeyler ama cazın kısacası da olmaz, özüne aykırı, varoluşuna da aykırı... o derece zor ki; en baba cazcılara sormuşlar caz nedir? diye, cazın ne olduğunu şöyle net şekilde söyleyebilen çıkmamış anladığım kadarıyla... klasik müzik nedir? yada rock vs nedir? diye sorulduğunda cevap vermek çok daha kolay ama cazın ne olduğunu anlatmak gerçekten öyle kolay değil... hem teknik hem de felsefik olarak kolay değil... mesela blues'u teknik olarak anlatmak çok basit...

"cazın ne olduğunu sorarsan, asla bilemezsin" demiş louis armstrong... yani kurcalama fazla, dinle geç der gibi bir laf olmuş...

benzer şekilde progresif müzik için de "hadi yazayım bari ben de" dediğimde, önemli kısmını makul bir sürede kafadan yazıp geçmiştim ki o da öyle kolay bir şey sayılmaz ama caz gerçekten zormuş... hiç bu kadar önemli bir soru olduğunu düşünmemiştim "caz nedir?" sorusunun.. resmen şaştım kaldım... bu soru, neredeyse 100 yıldır soru olmaktan çıkıp, sorun haline gelmiş... caz ile hayatını telef eden bir tanıdığıma sordum, "bir müzik türü" dedi.. o da iyi... galiba en iyisi caz bir müzik türüdür deyip, yol yakınken paylaşımı bitirip, dağılmak... gidin, dijital platformalardan birine, genre seçin, jazz yazın, geliyor işte...

http://digitalcollections.nypl.org/

caz nedir?

köle ticareti; çok sayıda afrikalıyı zorla amerikaya getirmişti... 1900'lerin başında new orleans'ın nüfusu çok fazla karışıktı... afrikalı amerikalılar, güney amerikalılar, karayip kölelerinin torunları, afrika kökenli avrupalılar ve dünyanın birçok yerinden çeşitli göçmenlerin hepsi bir arada yaşadılar... yani new orleans farklı kültürlerin eritme potası haline geldi... 20. yüzyılın başlarında, öncelikle afro-amerikan topluluğu ile başlayan, özünde doğaçlama ve ritmik zenginlikler bulunan bir müzik tarzıdır caz... karmaşık armoni, senkoplu ritimler ve doğaçlamaya yoğun bir vurgu ile karakterize edilen geniş bir müzik tarzı olan caz; güçlü bir ragtime ve blues geleneğinin devamı aslında... erken dönem caz müzisyenleri, blues ve ragtime formları üzerine inşa ettiler cazı ve onlar üzerinde doğaçlama yaptılar, bu da yepyeni bir amerikan müziği türüne evrildi... kısa sürede new orleans, louisiana'dan amerika'nın tamamına yayıldı ve new york cazın başkenti oldu... popüler müzik standartlarını, modal müziği, pop, rock, funk ve hatta avangart besteleri kendi formunda eriterek gelişti ve dünyaya yayıldı...

charles joseph "buddy" bolden

kornetçi buddy bolden genellikle ilk caz müzisyeni olarak kabul ediliyor... 1895'te danslarda ve sokak geçit törenlerinde çalacak bir grup kurmuş ve cazın ilk örneklerini yapmış... ne yazık ki hiç kayıt yapmamış ve sağlığı bozulduktan sonra 1906'da bir devlet sanatoryumuna yatırılmış ve hayatının geri kalanını orada geçirmiş... bu muhteşem insanın hiç olmazsa bir fotoğrafını paylaşayım istedim...

"amerika'dan başlayıp tüm dünyayı kasıp kavuran caz çılgınlığının ciddiyetini anlamak için amerikan halkının ragtime ve caz kavramlarının ne anlama geldiklerini anlaması çok önemli" gibi bir ifadeyi, vaktinde yapılmış bilimsel bir çalışmanın girişinde okuyunca, deli cesaretiyle (yada cahillikle) yazmaya kalkıştığım konunun beni bir kaç boy aşacağını zar zor idrak ettim:))...

1900'lerin ilk yıllarında new orleans


işte bu caz ama neden caz?

aklım yettiği ölçüde caz gerçekten nedir? diye araştırdım...

yani şöyle; inanmayacaksınız ama tahmin edildiği kadar da salak değilim, herkes bilir dinlediğinin ne olduğunu... herhangi bir müziği dinlediğimizde, "işte bu caz" deriz... ama "peki o neden caz?" diye sorulduğunda, sıkıntı başlıyor... ellington eseri cazdır ama neden? nedir onu caz yapan?... ispatla bakalım onun caz olduğunu! diyen biri çıkarsa, cevap nedir?... ben döndüm dolaştım ve "senkop" denen şeyde kaldım... senkopasyon... kırmızı çizgilerden biri bu... konservatuvarlı filansanız, bence devam etmeyin:)))...

britannica ansiklopedisi, senkopu "aynı notanın iki vuruşunu aksanın yerini alacak şekilde tek bir tona bağlamanın ritmik yöntemi" olarak özetliyor... valla ben anlamadım... işte bu sebeple eğitimli bilgili kişiler anlatamazlar... youtube'a sordum, bildi hemen... aşağıdaki bağlantı ise çok iyi açıklamış... yine de paylaştığım video daha basit...

How Syncopated Rhythms Work: Secrets Teach Never Told You


senkopasyon; yani kısa vuruşlardaki bu tuhaf ritmik vurgu, en gelişmiş biçimlerini yıllarca siyasi boyunduruk altında tutulan halkın müziğinde bulmuş... bu nedenle, özgürlük arzusunun müzikteki bir ifadesi olarak görülüyor... en yoğun şekline tüm slav ülkelerinin halklarında, özellikle polonya ve rusya'nın belirli bölgelerinde ve ayrıca macar çingenelerinde rastlanmaktaymış... ister amerikalı zencilerin ragtime'ı, ister slav halkının csardas'ları olsun, senkoplu ritimdeki tüm müzikleri "caz" başlığı altında sınıflandırmak da tabii hata olur ama çok benzerler... zaten cazdan sonra bir çok müzik türüne girdi iyice... senkopasyon ve caz arasında çok büyük bir farklılk var tabii... daha doğrusu senkopasyon tek başına çok yetersiz ama kilit konu...

afrika; çok ritimliliğin belirsizliğini tercih eder ve hiyerarşize olmuş bir ölçü anlayış yoktur onda... bir afrika davul grubunda her müzisyen aynı ritmik figürü seslendirmez. tersine, her müzisyen yanındakinin seslendirmediğini seslendirir ve batı kulağı için ritmik temeli olmayan zayıf değerleri belirginleştirir... buna "havada çalmak" denir... zenci şarkıcıların zayıf zamanlarda el çırpmalarını gören amerikalılar şaşırırlar ama benimserler bu alışkanlığı... gerçekten, avrupalılar müziği kuvvetli zamanla belirginleştirirlerken, amerikalılar, tersine, çok ağır el çırpmalara müthiş bir hafiflik kazandırarak afterbeat’le doğal biçimde vururlar... oğan doruk şadan yüksek lisans tezi

işte; afrikalıların amerikaya götürdükleri, herkesin hemen kavrayamayacağı ancak kendilerine özgürlük alanı açtıkları o çok önemli nokta, yukarıdaki paragrafta saklı... bizim ritimlerin batıda yarattığı etki de buna çok benzer...

müzikte ritmin kökeninin hindistana dayandığı ve afrikada geliştiği söyleniyor... bu ritmler avrupa müziğini de etkilemiş klasik müzik açısından bakıldığında ama afrika müziğinin ritim yapısı çok farklı gerçekten ve afrika baştan sona bir ritimler yumağı... bu ritim zenginliği, afrikadan amerikaya taşınmış ve amerikanın -aslında başta meksika olmak üzere, güney amerikanın- bando kültürüyle birleşerek, ragtime doğmuş.. meksika dememin nedeni, mariachi müziği... özetle senkopasyon ile bando birleşmiş ve senkopasyonların çok yoğun kullanımı sonucunda da swing doğmuş...

caz, sanat müziği düzeyine erişmiş ve dünyanın malı olrnayı başarmış tek halk müziği türüdür... böyle ifade etmiş vural sözer müzik ve müzisyenler ansiklopedisinde...

cazın kökleri ile ilgili olmamakla birlikte, aşağıdaki video çok hoşuma gitti... izlediğinizde; senkopu, çoklu ritimleri ve cazın ta kendisini fazlasıyla bulacaksınız... bu video izlendikten sonra, caz nedir? sorusu kendi kendine cevaplanmış oluyor... afrikanın taşı toprağı caz... unutmadan belirteyim: caz her yerde söylendiği, yazılıp çizildiği gibi amerikan müziği filan da değil... o coğrafyada bir çok kültür birleşmiş ve caz doğmuş demek daha doğru...


kısaca caz; karmaşık armoni, itici senkoplu ritimler, polifoni, değişen derecelerde doğaçlama ve genellikle perde ve tınıda kasıtlı bozulmalarla karakterize edilebilir...

tabii ki bu kadar basit olamaz geçtiğimiz 120 küsur yılın neredeyse her anında sürekli bir değişim ve gelişim halinde olan bir müzik için aşırı ayıp kaçar bu tanımlama ama doğru bir tanımlama aslında... ritmik zenginlikten çok belki de ritmik keşifler demek daha doğru olur üstelik... sonsuz bir doğaçlama ve sonsuz bir ritmik dünya birleşince caz denebilir...

şöyle kabaca düşününce, aslında kırmızı çizgileri filan da yok!... ille şu enstrüman olacak, ille şu ritim olacak yada ille şöyle olacak, böyle olacak gibi bir yönü de gerçekten yok...

resmen şöyle bir şey caz: minicik bir kar topu, büyüye büyüye devasa bir büyüklüğe ulaşmış, sürekli büyüyor ve geçtiği her yerden bir şeyler alarak yuvarlanıp gidiyor... şöyle mesela...

Dhafer Youssef - Full Live Concert at ASSM (Izmir-Turkey 2013)


yukarıda da belirttiğim gibi, gerçekten her an, her saniye gelişiyor, değişiyor durmadan... çok enteresan bir şey gerçekten... şu an, hadi şu içinde bulunduğumuz 1 saat diyelim, dünyanın neresinde canlı olarak caz yapılıyorsa, her biri ayrı bir zenginlik ve ayrı bir gelişme... doğadaki mutasyon gibi... mutasyonun ne olduğunu artık herkes biliyor o mendebur yüzünden... şu anda mesela bin kişi caz yapmakla meşgul ise, bilin ki bin farklı değişim yani mutasyon söz konusu olabilir ve sadece bir müzisyenin sebep olabileceği minicik bir mutasyon, yeni bir akımın doğmasını sağlayabilir... olamaz mı?.. neden olmasın, zaten hep öyle olmuş...

uçsuz bucaksız bir evren caz evreni ama sıkıntı şurada: caz okullarda teorik olarak öğretiliyor... kalıplaştırılmış artık... beyinlere kalıp kalıp işlenmiş... doğaçlama tekniği bile öğretiliyor... işte bu cazın ruhuna çok aykırı bir şey ama kendimden başkasına kabul ettiremiyorum bunu:))... yaaa git işine diyorlar... haklılardır belki...

caz tekniği öğreten videolar var!... gitarla doğaçlama nasıl yapılır? gibi oldukça teorik ve derin çalışmalar söz konusu.. okullarda dersler var... cazın özüne, kişiliğine çok aykırı bu... doğaçlama nasıl yapılır? gibi bir cümle bile, doğaçlamayı öldürüp, gömen bir bakış açısı... doğaçlama değil, taklit o... yani caza benzeyen bir şeyin taklit edilmesi... halbuki caz başlı başına özgürlük üzerine kurulu bir felsefe ve yaşam biçimi...

weather report ile füzyona öncülük eden saksofoncu wayne shorter şöyle diyor: "caz, kulağa caz gibi gelmek için gerekli bir şey olmamalı... benim için 'caz' kelimesi 'sana meydan okuyorum' anlamına geliyor.”

yani öğretilen bir şey, en fazla kulağa caz gibi gelir...

caz; usta çırak ilişkisi içinde, sahnede yapılır, gelişir, değişir... sahnede öğrenilir... önce taklit edilir belki ama kısa sürer o süreç... neyse, ben böyle olduğu konusunda inatçıyım... miles gelse, "ne saçmalıyorsun sen?" dese, yine de inatla bunu savunurum... o derece psikopatım yani...

“müzik sizin kendi deneyiminiz, düşünceleriniz, bilgeliğinizdir... size müziğin sınırları olduğunu öğretiyorlar ama dostum, sanatta sınır yoktur.” ... charlie parker da böyle demiş...

bana inanmayabilirsiniz ama victor wooten'a da inanmamazlık edemezsiniz...

victor wooten'dan müzik üzerine

caz bence çok fazla "ruh hali"... o kadar yani, resmen ruh hali...

sofistike bir müzik olan caz; zulüm ve baskılardan doğan acılı ruh durumunun çok farklı şekillerde dışa vurumu olabilir mesela... baskılardan filizlendiği kesin ama dışa vurumu neticesinde eğlenceye de zemin hazırlıyor... ciddi biçimde dalga geçme var işin içinde... caz nasıl olmuşsa olmuş, en acılı zamanlarda bile eğlence aracı olmayı da başarmış... ilginç... caz; dalga geçerek, kendi ruh halini bütün dünyaya dayattı aslında... sürekli yenilikler getirdi, bazı yenilikler alt türlere dönüştü, varlığıyla toplumu geliştirdi/düzeltti/bozdu.. evet, neresinden nasıl baktığınıza göre, toplum ahlakını bozdu yada modern toplumu yarattı...

başta eski nesil olmak üzere birçok kişi için; caz ahlaksızlığın daniskası idi ve genç nesli şeytanlaştıracaktı... senkoplu ritminin vahşeti ve şehveti teşvik etmek için kullanıldığı ve gençleri yoldan çıkarıp, toplumu bozacağı düşüncesi, toplumun yaşlılarını çok korkuttu ve caz tehlike olarak algılandı... 1920'lerde oluyor bu... peki şimdi?.. değişen pek bir şey yok ama cazı bu açıdan önemseyen de yok... yani korkutucu filan değil, barlarda ve kulüplerde filan dinleniyor... endüstrisi de var...

tarih önemli değil, her zaman, gençler neye yönelirse ahlaksızlık patlar:))... gençlere sorarsanız; isyan etmek, gelişmek, modernleşmek yada eğlenmektir...

kükreyen yirmiler ve "flappers"

birinci dünya savaşı ile 1929 yılı büyük buhranı arasında geçen 20'li yıllar... roaring yani aslan gibi kükreyen yıllar olarak tanımlanır... dünya savaşı bitmiş, insanlar rahatlamış, teknoloji gelişmiş vs vs vs... film arası gibi... "yorulduk, azcık dinlenelim, sonra yine gireriz birbirimize" yılları... öyle de oldu zaten... ikinci dünya savaşı sonrasında da çok daha fazla kükredik... özellikle amerikada olmak üzere, kabaca batıda; özellikle de müzik, dans ve modada yaşanan 8-9 yıllık bir kükreme süreci... 30'larda da fena değildi ama kükreyen yıllar bi acaipti... sanki yaşadım... acayipmiş diyeyim...

dönemin sosyal, sanatsal ve kültürel dinamizmini vurgulayan "années folles" yani çılgın yıllar ifadesi de fransız versiyonu... bu yıllarda caz hızla gelişti, flapper kızlar ortaya çıktı, dolayısıyla moda değişti ve art deco patladı... otomobiller, filmler, radyolar, telefonlar, mimari dekorasyon ve modernite...

şu anda bizi ilgilendiren ise "flapper" kızlar... ve caz çağı... çok parlak yıllardı, geri kalanı herkes kendisi araştırsın...

flapper kızlar

fotoğraflar tam olarak gerçeği yansıtmıyor ama bu flapper'ların fotoları da çok pahalı:)).. 40 dolar diyor:)... neyse.. yani buraya eklersin, olur biter ama çok ayıp.. etik değil kesinlikle ve emek hırsızlığı...

üstteki iki baygın bakışlı olan galiba o yıllardan, alttakiler de eskilerin yeniden moda olduğu dönemlerden... 20'leri kükremesi kısa sürdü ve ekonomik çöküşle miyavlamaya döndü ama flapper modası 2. dünya savaşına kadar sürdü... sonrası tam bir felaket zaten... çok dinlendiniz, eğlendiniz, şimdi de sürünün yılları... tabii her zamanki gibi amerikaya hiç bir şey olmadı...

flapper kelimesi, uçarı ve rahat davranan, havai vs gibi bir anlam ifade ediyor... dünya savaşı bitti derken, 1918 yılında başlayan ispanyol gribi salgını ortaya çıkınca, doğal olarak gençler üzerindeki etkisi çok farklı oldu... özellikle genç kızlar için... hayat kısa idi ve evde oturup bir erkeğin kendileriyle evlenmesini beklemektense hatta savaştan sağ salim dönmesini beklemektense; hayatlarının ve özgürlüklerinin tadını çıkarmak istiyorlardı...

çok tanıdık geldi değil mi?

sanki (sanki değil aslında) birileri düğmeye basıyor, salgınlar ve savaşlar başlıyor... biri düğmeye basıyor, eğlence... yine düğmeye basılıyor ve ekonomi batıyor, savaşlar vs... ardından yine eğlence:))... ve dans:))... kapan deniyor, evlerde hapis, açıl deniyor, herkes dışarda... herkes iğne olsun deniyor, millet 6 tane oluyor... neyse...

flapper kadınlar kükreyen yirmilerin yaşayan sembolüydüler... o dönem için oldukça kısa, en azından diz üstü etekler giydiler, saçları genelde dalgalı idi ve mutlaka aksesuar kullanırlardı yada şapka takarlardı, uzun kolyeler, inciler vs vs... modadan ve saçtan anlasam, anlatayım... fotoyu boşuna koymadık işte... bu giyim tarzı idi...

caz dinlediler... dans ettiler ve toplum tarafından uygun görülen her türlü davranışı küçümseyip, uzaklaştılar... aşırı makyaj, bol alkol, toplum içinde cigara tüttürmek, sosyal normların her türlüsünü çiğnemek gibi yollara saptılar...

siyasal değişimler flapper kültürünün bir başka nedeniydi... kadınlar ağustos 1920'de oy kullanma hakkını kazandılar, erkeklerin sosyal eşiti olmak istediler, tam siyasi katılım ve ekonomik bağımsızlık vs vs... yok artık, daha neler:)))... erkek mesleklerine el atmaya başladılar!!!... yani tehlike...

ve işte gerçek orijinal flapper kadınlar... yıl 1929... 12 mayıs... film tabii ki günümüzde detaylı olarak yenilenmiş ve renklendirilmiş... ama sonuçta o yıllar...



"söyle bana! bu gece seni görebilir miyim?" gibi şarkıların moda olması, kızların erkekleri arayıp randevu istemeleri, erkeklere çıkma teklif ederek ve hatta evlerine giderek ilişkilerde başrol oynamaya başlamaları 1920'ler öncesinde mümkün değildi ama caz geliştikçe, kızlar da toplum da raydan çıktı:)... neymiş arkadaş bu caz böyle... rock bu kadar etkili olamadı -ki herkes rock'a kızar...

caz müziği, 1920'lerde amerika birleşik devletleri'ndeki kadın kurtuluş hareketi'nde itici bir güçtü... kadınlar, anayasal değişikliklerin onaylanmasının en büyük destekçisiydiler ve oy hakkı hareketi neredeyse tamamen kadın örgütleri tarafından takip ediliyordu... kadınlar ailevi rollerinin dışında birey olarak görülmek istiyorlardı... dans salonları ve caz kulüpleri; kadınların katı bir toplumun kendilerinden talep ettiği geleneksel rollerden kaçabilecekleri yerlerdi... diledikleri gibi giyinip, davranabiliyorlardı...

hatırlatayım arada; tüm bunlara sebep olan şey senkop!..

her yaştan kadına isyan için bir çıkış yolu sağladı caz ve çocuksu davranışları teşvik etti... bu sebeple; caz kulüplerine sık sık giden flapper kızlara caz bebekleri deniyordu... müziğin sınırsız ve doğaçlama hissi aracılığıyla ilkel ve cinsel davranışları teşvik etti caz... tabii ki sonuçta eski nesil tarafından reddedildi ve bu nedenle caz müziği ve caz dansı, genç kadınların ve aslında tüm gençlerin topluma karşı isyan etmeleri açısından kestirme bir yol haline geldi...

caz da bu sayede endüstri haline gelmeye başladı... özellikle reklam sektörü anında bu flapper kızlara yöneldi doğal olarak... caz kültüründe yoğrulan gençler, özellikle kızlar; daha önce satın almaları akıldan bile geçmeyen araba, radyo, motor, dans kıyafetleri, envayi çeşit makyaj malzemeleri, aksesuarlar, plaklar, müzik aletleri hatta araziler almaya ve hayat sigortaları vs vs yaptırmaya başladılar... kadınlar caz dinledikçe özgürleştiler, özgürleştikçe de alışveriş yaptılar:))))...

caz hakkında yazmaya başlarken, kadınların alışveriş davranışlarının bile cazla şekillenmeye başlayabileceğini aklımdan bile geçirmemiştim... valla sebep caz değil, ortamı çok iyi koklayan kapitalizm:))...

caz müziği sayesinde kadınlar performans sanatlarına da girdiler... kadın sanatçılar çoğaldı... müzikaller doğdu ve renklendi... şov dünyasına, radyolara kadınlar da girdiler... işin bu kısmı bile başlı başına devasa, apayrı bir konu...

yüzlerce yıl önce italyan gençler tarantella dansı yaptıklarında da aynı tepkiler gösterilmişti... bu değişmez... kabaca 200 yıl süren bir gençlik çılgınlığı idi ve bu konuda rakipsiz sayılabilir belki... bir yanda ahlaksızlık suçlaması, diğer yanda ise özgürlük her zaman vardır, cazın etkisi de bu olmuştur amerikada.. ama çok fazla etkili olmuştur... 60'larda rock, 20'lerde caz... 15. yüzyılda da tarantella... konu hep aynı...

cazın asıl etkisi, ırksal önyargılara ve faşist ırkçı yaklaşımlara darbe vurmasıdır ancak o da ikinci dünya savaşına kadar sürdü... ikinci dünya savaşı bitince de rock çıktı piyasaya... sonra punk çıktı:)... sonra da bir şey çıkaramayacak kadar yozlaştık, elimize akıllı telefonu tutuşturdular, bizler embesile bağladık... bütün olan bu ve bu salak halimizle hala daha caz dinlemeye çalışıyoruz... caza ciddi bir hakaret bence...

caz gerçekten tehlikeli

evet, gerçekten tehlikeli... şaka yada ironi filan değil... bilimsel bir gerçek... tabii neyi tehlike olarak algıladığımıza göre değişebilir ama etkisi kanıtlanmıştır... bence zerre kadar tehlikeli değil... çok sevimli ve kamufle edilmiş bir tehlike beyaz adam için... çünkü beyaz adam, kurduğu düzenin bozulmasını istemez.. senkop kaostur, beyaz adam kendisi dışındaki her şeyde ister kaosu, hatta yaratır ama kendi düzeninde kaos istemez... caz ise baştan sona kaos... beyaz adam "bando" ister...

insan organizması müzikal titreşimlere tepki verir... tamamen biyolojik... peki caz hangi içgüdüleri uyandırır? mesela askerler cazla yürüyemezler ve savaşamazlar... bando müziği lazım ki; o da aşırı düzenli bir ritimle ve çok basit melodiyle oluyor... mehter müziği mesela... yahu bu bir bilim... hem de osmanlının bildiği bir bilim... insanlar bando ile hizaya girer, senkopla çıkarlar... bu kadar da basit... caz, tüm düzeni bozar; aşırı eylemlere, tüm kurallardan ve geleneklerden kopmaya teşvik eder; zararlı ve tehlikelidir ve etkisi tamamen kötüdür... tabii nereden baktığınıza göre değişir...

rock bile mesela.. düzene sokar, coşturur, savaştırır... amerikan askerlerinin iyi savaşabilmeleri için led zeppelin dinletilmiştir tanklarda... whola lotta love, stairway to heaven vs... bu amaçla caz dinletemezsiniz... valla çok komik.. mümkün değil... kazanacağınız savaşı kaybedersiniz... caz müziğine hiç bu gözle bakılmaz... galiba afrikalı köleler, bilinçli olarak beyazların eline pimini çekerek el bombası vermişler...

amerikaya getirilen kölelerin kendi aralarında şunu konuştuklarından eminim: "bizi köleleştirip, öldürdünüz... bedenen köleyiz ama müziğimizle özgürüz ve biz de kendisini bizim efendimiz olarak görenleri müziğimizle esir alıp, sonsuza kadar köleleştirdik" caz budur işte...

billie holiday - strange fruit... 1882 ile 1964 yılları arasında amerika birleşik devletleri'nde en az 3.400 zenci linç edildi... tabii bu resmi rakam... "tuhaf meyve", afrika kökenli amerikalıların meyve gibi ağaçlardan sarkan ve sallanan linç edilmiş bedenlerini anlatan bir protest şarkı.. nina simone versiyonu bence çok daha etkileyici ve kendisine uygun bir de video hazırlanmış... müzik ve siyaset paylaşımında o videoyu izleyebilirsiniz...

Yorumlar

Popüler Yayınlar

Popüler Yayınlar