Ana içeriğe atla

köln konseri part I

keith jarrett
keith jarrett ve petrucciani; dünyada piyano adına her şey ortadan kaldırılsa ve sadece 2 şey kalacak dense, kalacak olan o 2 şeydir bu isimler... tabii bence... ben özellikle petrucciani hayranıyımdır ama jarrett in köln konserinin yeri apayrıdır benim için... dinlemeden uyumadığım ise part I dir...

daha ilk dinleyişimde, o ilk 4 nota bana yetmiştir... bu ilk 4 notanın ne olduğunu daha sonra öğrendim, birazdan yazarım... çok iddialı cümleler kuruyorum, farkındayım ama sonuçta bu blog bana ait olduğuna göre iddialı olması gereken cümleleri de ben seçiyorum:)... bana hayatın boyunca sadece tek bir parça dinleyebileceksin, diğerlerinden vazgeçeceksin dense (çok saçma, biliyorum) vazgeçemeyeceğim parça budur...

"mükemmel" kelimesini hiç sevmem... yoktur çünkü mükemmel ama bu parça mükemmel... albüm tamamen doğaçlama... 24 ocak 1975 günü çıkmıştır sahneye, çalıp inmiştir... öyle her yiğidin harcı değildir... albüm ise konserin canlı kaydıdır... 1995 yılındaki scala konseri aslında çok daha iyi ama işte şu köln part I yok orada!...

kaydın canlı olması, doğaçlama olması ve bunlara ek olarak jarrett in solo performanslarında resmen dünya değiştirip, kendinden geçmeleri ve bu paralel evrenlere kayışlar esnasındaki ayağa kalkarak, zaman zaman yerinde kıvranarak çalışları ve kendinden geçip, tuhaf sesler çıkarışları... ve tüm bunların albüme yansımaları... hepsini birleştirince gerçekten uyumadan önce mutlaka dinlenmesi gerekenlerde 1 numaraya çıkıveriyor part I...

unutmadan şu ilk 4 notayı yazayım... konser doğaçlama ya! jarrett konsere "köln opera binasının seyircileri salona davet müziği" ile başlıyor!... şimdi sanki ben köln opera binasında çok konser izlemişim gibi oldu... sağdan soldan okuyup yazıyorum sonuçta... nereden bileyim ben köln operasının antrak müziğini:)... öyleymiş... kaydın başında bir seyirci yüksek sesle gülüyor zaten ve ben de yıllardır gıcık olurdum o seyirciye ama adam o antrak müziğini duyunca tutamamış kendini ve gülmüş...

bu konserin çok ilginç hikayeleri de var... jarrett köln e çok geç gelebilmiş... konsere hiç hazır da değilmiş... hatta ertelemeyi düşünmüş ama mümkün olmamış... konseri organize eden adam çok tecrübesizmiş... 17 yaşındaymış... jarrett in "mutlaka olmasını istediği" piyanonun 2 boy küçüğü bulunabilmiş ve piyano o kadar berbat durumdaymış ki, jarrett "ben asla çalmam bunu" demiş... ama değiştirmek de mümkün olmamış... akordu da bozukmuş, konser öncesinde ucu ucuna akort edilebilmiş hatta tiz seslerin akordu tutmadığı için, konser boyunca jarrett tiz seslere çıkmamış... üstelik tüm bunlarla uğraşırken, jarrett yemek filan da yiyememiş... ama çıkmış sahneye, piyano tarihine imza atıp inmiş tüm bu olumsuzluklara rağmen... aşağıda paylaşayım hemen...



kayıt yapılmasını istememiş jarrett ama kendisine kaydın profesyonel olmayacağı söylenmiş... öyle de olmuş!... yani profesyonel kayıt da değil bu albüm... ama ortada keith jarrett farkı var sonuçta... büyük ihtimalle, bu kaydı stüdyoda filan yapalım deselerdi yada profesyonel kayıt yapılacak olsaydı, bu kadar harika bir doğaçlama çıkmazdı ortaya...

parçanın özellikle ilk yarısı muhteşem... ayin müziği gibi... kendisi uçmuş, dinleyeni de uçuruyor... benim anlam veremediğim şey ise, genelde bu uçuşların konserin ilerleyen bölümlerinde gerçekleşmesi... ama jarrett konsere uçarak başlamış resmen... aşırı mükemmeliyetçi, titiz bir sanatçının aç ve susuz hali üzerine yukarıda yazdığım olabilecek tüm olumsuzluklar da eklenince gerçekleşti herhalde alem değiştirme olayı...

bu konserin transkripsiyonu ve stüdyo kaydı için bir çok piyanist ve müzik adamı jarrett e öneri götürmüştür ancak jarrett bu konserin baştan sona sadece o ana ve o mekana özel bir doğaçlama olduğunu ve kesinlikle bu özelliğinin bozulmasını istemediğini belirterek sürekli reddetmiştir ve benim ekstra özel hayranlığımı kazanmıştır... ama daha sonra büyük ihtimalle baskılara dayanamamış ve polonyalı piyanist tomasz trzcinskinin albümünde kullanmasına izin vermiştir... sonrasında klasik gitar uyarlaması da yapılmıştır... "bence" hiç de iyi olmamıştır bu ama napalım artık...

bence müzik doğaçlama olmalıdır... kötü de olabilir ama doğaçlamaya hayranım çünkü "o an" çok önemli... üzerinde aylarca çalışılmış, uğraşılmış müzik çok yavan kaçıyor... düşünsenize, konsere çıkmadan önce jarrett bile o gece ne olacağını bilmiyor!... bu çok önemli işte... tamam, mutlaka kafasında bir şeyler varmıştır o sahneye çıkana kadar ama, koskoca konser sonuçta bu ve doğaçlama!... konser saati gelince jarrett çıkıyor sahneye, tuşlara dokunmaya başlamadan 1 saniye öncesinde bile ortaya tam olarak ne çıkacağını kendisi bile bilmiyor!... bundan daha muhteşem bir şey olabilir mi?... büyük ihtimalle köln opera binasının antrakt müziği ile başlamaya öncesinde karar vermiştir ama sonrası önemli işte... o andan itibaren o konser artık "ne çıkarsa bahtımıza" misali gitmiştir... salonun atmosferi, seyirci tepkisi, jarrett in o anki ruh durumu vs vs vs katkısı ile ortaya çıkmıştır bu konser... ve tabii en önemlisi keith jarrett in müzikal dehası...

part I in özellikle ilk kısmı dinleyeni hipnotize eden ve içine çekip alan bir yapıya sahip... artık dinleyenin de ruh durumu, o anı ve genel yapısı da çok önemli ve doğaçlamalarda dinleyen de önemlidir... hele hele o konser salonundaki dinleyicilerden biri iseniz tadından yenmez bir durum...

keith jarrett
biraz da keith jarrett diyelim;

kariyerine Art Blakey, Charles Lloyd and Miles Davis ile başladı... 70 lerden beri caz ve klasik müzikte, özellikle cazda hem grup lideri olarak hem de solo olarak çalışmayı yeğledi... müthiş doğaçlama yeteneğini ortaya koyarken caz yanında klasik, gospel, blues ve etnik müzikleri de bol bol kullanıyor...

2003 yılında polar müzik ödülünün sahibi oldu... bildiğim kadarıyla bu ödüle layık görülen başka kimse de çıkmadı... 2004 yılında da Léonie Sonning Music ödülünün sahibi oldu...

berklee yi bitirdikten sonra new york a gitti... art blakey charles lloyd quartet charlie haden and paul motian ile çalıştı... liderliğini üstlendiği ilk albümü 1967 yılında piyasaya çıktı: life between the exit signs...
sadece piyano değil, bütün ensrümanları çok iyi çalan biridir... deha işte...

daha sonra miles davis yılları başlar ve miles davis in at fillmore (1971), live-evil (1970), get up with ıt (1974), directions (1980), a different kind of blue (2004) ve the cellar door sessions (2005) albümlerinde yer alır...

70 lerde dewey redman, haden ve motian ile birlikte çalışmaya başlar ve "american quartet"olarak birth, el juicio ve the mourning of a star (1971), expectations (1972), fort yawuh (1973), backhand (1974), treasure ısland (1974), death and the flower (1974), shades (1975), mysteries (1975), the survivors' suite (1976), eyes of the heart (1976), byablue (1976) ve bop-be (1977) albümlerini çıkarırlar...

sonrasında ise; jan garbarek, palle danielsson ve jon christensen ile birlikte belonging (1974), my song (1978), personal mountains (1979) ve nude ants (1979) albümlerini çıkarır...

facing you (1971), staircase (1976), the moth and the flame (1981), the melody at night, with you (1999) ve book of ways (1986) gibi solo stüdyo albümler yanında tamamen doğaçlama solo albümleri de oldukça önemlidir ve bence jarrett i büyük yapan çalışmaları da bu albümlerdir... başlıca solo konser kayıtları ise; bremen/lausanne (1973), the köln concert (1975), sun bear concerts (1976), bregenz/münchen concerts (1981), dark ıntervals (1988), paris concert (1990) vienna concert (1991), la scala (1997), radiance (2005) ve the carnegie hall concert (2006) olarak verilebilir...

1983 yılında gary peacock ve jack dejohnette çalışmaya başlamış, "standards trio" olarak standards, vol. 1 (1983), standards, vol. 2 (1983), changes (1983), standards live (1985), still live (1986), changeless (1987), standards in norway (1989), tribute (1989), the cure (1990), bye bye blackbird (1991), at the deer head ınn (1992), at the blue note (1994), tokyo '96 (1996), whisper not — live in paris 1999 (1999), always let me go (2001), the out-of-towners (2001), up for ıt - live in juan-les-pins (2002), my foolish heart - live at montreux (2001), setting standards - new york sessions (2008) ve yesterdays (2009) albümlerini çıkarmıştır...

kaç albüm çalışması var sayabildiniz mi?... tüm bu çalışmalara ek olarak klasik çalışmalarını da vereyim: arvo pärt, fratres on tabula rasa with gidon kremer (1984), johann sebastian bach, das wohltemperierte klavier, book 1 (1987), johann sebastian bach, goldberg variations (1989), johann sebastian bach, das wohltemperierte klavier, book 2 (1990), georg friedrich händel, six sonatas for recorder and harpsichord with michala petri (1990), dmitri shostakovich, 24 preludes and fugues (1991), johann sebastian bach, 3 sonaten für viola da gamba und cembalo (1991), johann sebastian bach, the french suites (1991), georg friedrich händel, suites for keyboard (1995), wolfgang amadeus mozart, piano concertos, masonic funeral music and symphony in g minor (1994) ve wolfgang amadeus mozart, piano concertos and adagio and fugue (1996)

iyi mi... bu kadarcık...

Keith Jarrett
A Sketch of His Life and Work

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

gelem gelem (djelem djelem)...

çingene bayrağı "öldüğüm zaman beni ayakta gömün çünkü bütün ömrüm dizlerimin üstünde geçti" "gyelem, gyelem", "jelem, jelem", "dzelem, dzelem", "dželem, dželem", "delem, delem", "djelem, djelem", "celem, celem"... ve daha bir çok benzeri türevi var bu "gelem, gelem" in... farklı çingene (roman) diyalektlerinde birbirine benzeyen ama farklı yazılan bir çok örneğine rastladım... aşağıdaki fotoğrafta bile, bir yanda dzelem yazarken, hemen yanında verilen sözlerde djelem yazılmış... en yaygın olarak kullanılan ise "gelem" olduğu için, ben de o şekilde yazıyorum... çingeneler, çingene kültürü, müziği ve çingene katliamı hakkındaki aşağıdaki yazıları da okuyabilirsiniz   çingeneler   çingene müziği   tüm dünyadaki çingene halklarının ortak marşı oluyor gelem, gelem... insanın içini titreten çok önemli bir çingene şarkısı... zarko jovanovic e ait... çingeneler arasında çok sevildiği içi

çocuğa gitar nasıl alınır?

başlığı atmam çok uzun sürdü!... "çocuğa gitar nasıl alınır" tuhaf geldi... "gitar çocuğa nasıl alınır" daha tuhaf... "nasıl çocuğa gitar alınır" ilginç oldu... "çocuğa nasıl gitar alınır" daha değişik oldu... her neyse işte, yazının bütün bu değişik sorulara yanıt vermesine çalışayım da olsun bitsin... aslında çok zor bir konu hakkında yazacağım çünkü bu sayfaya "çocuğuna gitar almayı düşünen ama bunu nasıl yapması gerektiğini bilmeyen, işin içinden çıkamayan kişiler" arama motorları tarafından zorla getiriliyorlar ama bu sayfada öyle bir konu yoktu... artık olmak üzere... gelen kardeşlerimiz elleri boş dönmesinler diye düşündüm ve bildiğim kadarıyla yazayım dedim... "çocuğa gitar nasıl alınır" ve "gitar çocuğa nasıl alınır" sorularının yanıtı basit ve hemen geçeceğim; cebe bir miktar para konulur ve müzik aletleri satan yerlerden birine gidilip, satın alınır... bunu geçiyorum... "nasıl çocuğa gitar a

mohsen namjoo

az önce tanıştım mohsen namjoo ile ve yine ilk dinlediğim parçasında, hatta daha parça başlar başlamaz "budur" dediklerimden oldu... şu anda henüz 2. parçadayım ve dinlediğim ilk parça ile ikinci parça arasında zerre kadar alaka yok! sevdim bu adamı:)... zannedersem zaman zaman olduğu gibi "çok engin bir derya" ile karşılaştık yine ve zaten ben de bu bloğu boşuna yazmıyorum, öğreneceğiz bakalım ne kadar enginmiş mohsen namjoo ... karşılaştığım ilk bilgiyi -saçma da olsa- hemen vereyim; ülkemizde muhsin namcu diyenler de var!... hatta uzun uzun tartışmalar bile yapılmış bu konuda!... biri diyor sen hatalısın, öbürü diyor; hayır sen yanlışsın... her konuda olduğu gibi, bu konuda bile ciddi bir ayrışma söz konusu... klasik ülkemiz insanı durumu... tamam, gerçek adı doğal olarak farsça ve yazılışı farklı çünkü mohsen namjoo iranlı bir sanatçı... bu konuda bile tartışmaya ne gerek var anlamış değilim... çok mu zor? bakarsın adamın sayfasına, o neyi kabul etmişse, s

gnossienne

source: martha graham center of contemporary dance www.marthagraham.org Photograph by Soichi Sunami gnossienne denince akla önce yaratıcısı erik satie geliyor doğal olarak ama onun dışında akla hayale gelebilecek her şey de geliyor ruh durumuna göre... özellikle o büyük üne sahip olan gnossienne no 1 dinlerken ben parçayı her seferinde başka başka hissediyorum... bu eserin aslında hiç bir şekilde eğlenceli, neşeli vb filan olması mümkün değil gibi çünkü doğaya aykırı ama bana komik ve neşeli geldiği bile oldu!... yorumu dinleyenin ruh durumuna  bırakabilen bir eser... önce şu yukarıdaki fotodan bahsedeyim, koreografisi amerikalı efsane kadın dansçı martha graham a ait 1926 nisanında prömiyeri yapılan dans gösterisinden... fotoğraf 1927 yılına ait ve gnossienne dans performansından bir enstantane... martha graham, 1991 yılında 97 yaşında öldü... amerikanın en eski dans kumpanyasının kurucusu ve ölene kadar da koreografilerini sürdürmüş... gnossienne ise martha grahamın ilk ba

çocuklar müziğe hangi enstrümanla başlamalı?

piyano neden bu paylaşımı yapıyorum? önce onu yazayım... neden olacak, çok soru geliyor... çocuk ve genç sanatçılarımızı paylaştığım için sık sık, doğal olarak bana soran aile çok oluyor bu konuyu ve bazı başka konuları... en çok sorulan sorulardan biri de şu: "bizim çocuk müziğe çok meraklı, hangi enstrümanla başlasın? hangi kursa gönderelim?" kabaca bu soru çok geliyor... tabii devamı da var... bir kaç soruyu da ayrı bir paylaşımla yazarım... daha önce çocuğa gitar nasıl alınır? gibi bir paylaşım yapmıştım, onu okuyan, bu piyano işini de soruyor haliyle... bir çok özel kurs var... enstrüman satan mağazalar var... müzik öğretmenleri vs var ama galiba anladığım kadarıyla aileler verilecek cevabın tarafsız olmasına özen gösteriyorlar... yani doğal olarak işin içinde ticari, parasal, ekonomik vs vs konular olunca, galiba tatmin edici olmuyor... mesela piyano kursu veren bir yere sorduklarında aldıkları cevabın "piyano" olması onları tatmin etmeyebiliyor... beni de e

can özhan ve öğrencileri

can özhan yazıya nasıl başlayacağımı bilemedim... kaç aydır duruyor bu paylaşım taslak olarak ama elbisesini giydirip, paylaşmam lazım... ben normal koşullarda can özhan gibi ünlü ustaları değil de, ünlü birer usta olacak genç sanatçılarımızı yazıyorum... can özhan da genç sanatçı ve 32 yaşında bu aralar ama bloğun konseptinin çok dışında bir sanatçı artık... çok başarılı ve benim hiperaktif sanatçı olarak tanımladığım sanatçılarımızdan can özhan da.. konserler, projeler, ustalık sınıfları, orkestra kurmalar vb bir çok farklı aktivite devam ederken, bir çok da genç kemancı yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor... hepsi de çok başarılılar ve aslında her biri ayrı ayrı paylaşımları fazlasıyla hak ediyorlar ama ben bu tip paylaşımlar yapmayı tercih ediyorum.. yani ortada bir proje, orkestra, destek programı vs gibi bir ortak çalışma içinde yer alan genç sanatçılarımızı paylaşma gibi... bu paylaşımın konusu ise; en az sanatçılığı kadar başarılı olduğu öğretmenliği can özhan'ın... v

gordion oda orkestrası

gordion oda orkestrası geçtiğimiz haziran ayında yeni bir orkestramız daha dünyaya geldi.. gordion oda orkestrası .. son yıllarda bu konuda çok güzel kıpırdanmalar var ve yeni orkestralar, korolar, projeler, etkinlikler dikkat çekmeye başladı.. bu yeni ve genç oluşumların bir kısmı maalesef çinliler yarasa çorbası içtikleri için çeşitli şansızlıklara denk geldiler ama ben kaldıkları yerden yollarına devam edeceklerinden eminim... orkestranın en önemli hedefi; genç sanatçılara mesleklerini icra edebilme şansı vermek... sadece orkestracılık anlamında değil, solistlik anlamında da kendilerini gösterebilme yolunu onlara açmak... tabii ki bunu yaparken benim gibileri de barok konserlerle buluşturacaklar... buluşacağız gordion oda orkestrasıyla ancak birlikteliğimizin devamı için sürdürülebilirliğin sağlanması da şart... oldukça fazla sayıda genç sanatçımız gordion bünyesinde bir araya geldiler ve büyük bir heyecanla çalışmalarını sürdürüyorlar.. günümüz şartlarında, mutlaka sponsorlarının o

org

benim hastalık boyutunda bir takıntım vardır bu org konusunda, bir kaç paylaşımımda bahsetmiştim daha önce... ülkemizde "org" olarak adlandırılan çok geniş bir müzik aleti grubu olması ve farklı adlandırılmalara gidilmeden, tamamına org adı verilmesidir bu takıntı... aslında bu takıntımda pek de haklı değilim, biliyorum ama üzerinde tuşları olan, birbiriyle alakasız her türlü cihaza tek bir isim verilip, org denmesini de hep yadırgamışımdır...  keyboardlar & piyanolar  başlıklı eski paylaşıma göz gezdirirseniz anlarsınız bu takıntımı... bu gereksiz takıntımda pek de haklı değilim dememin sebebi ise şu; aslında benim "org" denilip geçilmesini yadırgadığım cihazlar da "org" denen şeyin geliştirilmiş, elektronikleştirilmiş, dijitalleştirilmiş halleri... üstelik türkçe karşılıkları da yok ve tamamına org deyip geçmek de yanlış sayılmaz... benim takıntılı biçimde "gerçek org" dediğim ve hayranı olduğum şey aşağıdaki muhteşem varlık oluyor...

ilham perileri

ilham perileri (müzler) biraz sakat bir konuya dalasım geldi, bakalım işin içinden çıkabilecekmiyim... şu anda çok az bilgim var şu ünlü ilham perileri hakkında... şöyle bir olası kaynaklara da göz gezdireyim dedim, gözüm de korktu ama yıllardır hep ilgimi çeker bu ilham perileri... müzler de deniyor, musalar da... ingilizce muses... hemen her dilde yunanca orijinaline sadık kalınmış... Μοῦσαι (moũsai) ise orijinali oluyor... yunanca tabii... müz kelimesinin kökeni de "men" miş... bana pek bi alakasız geldi ama öyleymiş sonuçta... men kelimesi ise çok fazla ciddi anlamlar taşıyor: akıl, düşünce ve yaratıcılık!... umarım ingilizce insanoğlu denen "men" buradan gelmiyordur ama sanki öyle... bu kadarla da kalmıyor, bu 3 ana kavramın altını dolduran konular çok önemli; bilim, edebiyat ve sanat... konu ağır anlayacağınız... men kelimesinden köken aldığı söylenen müzler ise sanat, bilim ve edebiyat alanında eserler veren insanlara ilham getirmekle görevli periler.

concertgebouworkest'te üç bilkentli

meriç nisan soytutan (viyola), arcan isenkul (viyola), kerem erşahin (fagot) bilkent üniversitesi müzik hazırlık lisesi 11. sınıfta öğrenimlerine devam eden meriç nisan soytutan (viyola), arcan isenkul (viyola) ve kerem erşahin (fagot); c oncertgebouworkest young orkestrası tarafından davet edildiler... daha doğrusu; farklı ülkelerden toplam 73 seçilmiş öğrenci arasına girmeyi başardılar... 4-21 ağustos 2022 tarihleri arasında hollanda'da hem eğitim alacaklar hem de önemli solistlerle konser verecekler... concertgebouworkest ; 130 yılı aşkın bir süredir ara vermeden sesini duyuran, dünyanın en iyi orkestralarından biri olarak kabul ediliyor... concertgebouworkest young ise; adı üstünde, bu orkestranın uluslararası gençlik orkestrası oluyor... üç başarılı genç sanatçımız, bu orkestranın etkinliğine katılacaklar... concertgebouworkest young, avrupa ülkelerinde öğrenim gören 14-17 yaş grubundaki genç sanatçılara önemli bir tecrübe kazandırmayı ve eşitlik ilkesi içinde fırsat yar