Ana içeriğe atla

tüm zamanların en iyi steve vai'si

patrick souza
bakmayın yukarıdaki fotoğrafta yaşını başını almış efendi bir ağır abi gibi göründüğüne, tam bir manyaktır patrick souza... google da her şeyi çeviriyor, umarım kalkıp da okumaz manyak dediğimi kendisine... gerçi henüz genç bir delikanlıyken, "ne manyaksın yahu" gibi bir şey yazmıştım kendisine bir gitar forumunda, o da çok teşekkür etmişti:)... klasikçiler dışındaki gitarcılar bayılırlar manyaklığa... gerçi onlar da bayılıyorlardır belki de... gitaristin klasikçisi de farklı oluyor, bi deneyeyim bakalım karşıma ilk çıkacak klasik gitarcı üzerinde:)...

neredeyse 7-8 yıldır tanıdığım bir isim patrick souza, o zamanlar gerçekten pek de normal değildi ve sürekli kamera karşısında aşağıdaki gibi kayıtlar yapıp, paylaşırdı... tuvalette bile gitar çalmayı bırakmayan bir gençti... steve vai taklidi bir çok video paylaşmıştı ve kendisini ilk izlediğim video da aşağıdaki video... önce bi izleyin bakalım, bana hak verecek misiniz? vermeyecek misiniz?... oyuncakla oynar gibi oynuyor gitarla...


sırf gülmek için yukarıdaki videosunu defalarca izlemişimdir:)... sonrasında unutmuştum kendisini ama bir kaç yıl sonra -şimdi baktım, 2015 yılıymış- birden bire yine karşıma çıktı ve "aaa bizim manyak!" dedim görür görmez... bu sefer steve vai ile çalıyor ve karşılıklı atışıyorlar... aşağıdaki jam görüntülerini izlediğinizde anlayacaksınız, steve vai hayran kalıyor kendisine... videonun başlarında "bana ne gerek var, sen varken" gibi bir şey ifade ediyor vücut diliyle yada "bana yapacak bir şey bırakmadın" gibi... ve videonun sonunda patrick souza için "oğlum" diyor ve ekliyor; "tüm zamanların en iyi steve vai'si!"...



27 haziran 2015 tarihinde gerçekleşiyor her şey... steve vai, brezilyada bir kaç şehirde atölye çalışmaları yapıyor ve patric souza ile tanışmaları da rio'da gerçekleşiyor... anladığım kadarıyla patrick souza için bu yaşananlar rüyadan da öte ve akla hayale gelmeyecek bir tesadüf... çocukluğundan beri deli gibi hayranı olduğu steve vai ile aynı sahneyi paylaşıyor ve onun kendisine hayran kalmasıyla birlikte hayatı resmen değişiyor... kendisini bir gün içinde bütün dünya tanıyor... abartı değil bu bütün dünya!... ilgilisi anında tanıyor bu sosyal medya sayesinde... vai kendisine "tüm zamanların en iyi vai'si" diyor sonuçta...

tanınıp, beğenilme sebebi ise sadece steve vai'nin övgüleri değil... bu adam, 12 yaşından itibaren resmen günde 18 saat gitar çalışıyor!... her ne kadar taklit de olsa, sonuçta olağanüstü bir gitar tekniğine kendi başına ulaşıyor... paylaştığım ilk videodan 3 sene sonra steve vai olayı yaşanıyor... kendi kendine ulaştığı seviyeyi görün diye ilk videoyu paylaştım... çok sinir bozucu bir videodur aynı zamanda:))...

bugün oldukça tanınmış bir gitarcı patrick souza... gitar öğretiyor, atölye çalışmaları düzenliyor, yakın zamanda incelemedim ama belki de kendi çalışmalarına sahip...

son paylaştığı videosunu da ekleyeyim aşağıya... çok fazla videosu var kanalında, artık onları izlemek de size kalmış dilerseniz...



patrick souza ve hatta vai, malmsteen, satriani vs hakkında 100 olumsuz yorum okuduysam bugüne kadar, kesinlikle 85-90 adedi bizim yorumculardan::)))... bizim ukala snobların zoru nedir bu adamlarla anlamadım gitti... anlıyorum tabii salak değilim ama uzatmayayım şimdi... cayır cayırmış, duygu yokmuş, sadece teknikmiş, bilibiliymiş, ruh yokmuş, hız her şey değilmiş vs vs... tamam, ben de "artık" dinlemiyorum ama kabaca 10-12 yıl öncesine kadar vai, satriani ve malmsteen hayranı idim... bu arada; bu üçüne aynı anda hayran olabilmek de iğrenç bir şeydir gitar camiasında... vai/satrianici yada malmsteenci olabilirsiniz:)... hey gidi günler hey:)... ne kavgalar ederdik:)... nostaljik oldu bu paylaşım... gitar manyakları sürekli didişirler... fenderciler - gibsoncılar... marshallcılar... dadariocular... hatta pena bile kavga sebebidir:))... sosyal demokratlar gibidir gitarcılar da:))... fenderciler bile 2 ye ayrılırlar telecastercılar ve stratçılar olarak:)... neyse, konu dağıldı eskilere girince...

bugün dinlemeye katlanamıyorum artık ama şuursuzca çamur da atmıyorum... bu adamlara ve onların hayranlarına laf edecek kadar cahil değilim... o saçma sapan yorumları yapanları da gitar diye çalarlar bu adamlar... duygulusundan, duygusuzuna, hızlısından yavaşına, klasiğinden akustiğine varıncaya kadar... ama onlar, bu cayır cayır tarzın sembolleri... ukalaca, saçma sapan yorumlar yapıp, saçma sapan bir şekilde cahilliğini ortaya koyanlara benim her zaman tek bir yanıtım oldu: daha duygulusunu, daha ruhlusunu, daha olağanüstüsünü, daha muhteşemini buyrun çalın, onları değil de sizi dinleyelim...

bunu geçiyorum; ben bu paylaşımı neden yaptım?... işin gerçeği anında başladım yazmaya çünkü bu patrick yine birden bire karşıma çıktı, ben de hadi yazayım dedim... en minik sebep, patrick souzayı tanıtmak... ama asıl sebepler çok farklı... kısa kısa özetleyeyim...

yetenek!... tabii ki olmazsa olmaz ama her şey değil... hatta belki de en önemsiz kısım denebilir... belli bir miktarı olmazsa, iş baştan bitiyor zaten, o ayrı... çaldığınız enstrüman yada yaptığınız iş ne olursa olsun, bence yetenek denen şey, işin muhtemelen % 30'u!... eğer farkına varmazsanız yada işlemezseniz o yeteneği, bilin ki resmen sıfırsınız... üzerine gidip, yeteneğinizi kullanabilirseniz eğer, o zaman o doğuştan gelen, genlerle size ulaşan yetenek bir anlam ifade ediyor...

çalıştığınız, yani pratik yaptığınız ölçüde çizgiyi yakalıyorsunuz... o çizgi de çok belirgin değil... ortalama bir çizgi... soyut bir çizgi... binlerce benzeriniz işte o çizginin biraz altında veya biraz üstünde... o ünlü çan eğrisi bu işte... o çizginin üzerine çıktıkça, benzerleriniz azalır... daha sonra belki 10 kişi kalırsınız ve "en iyi 10" videolarında yeriniz ayrılır... en sonunda yaşayan "en iyi 3" olabilirsiniz, belki de "tüm zamanların en iyisi!"... bakın, yetenek hala daha % 30!... o değişmez, genlerle geldiği kadar...

yeteneğiniz size ilk adımı attırır... belki ilk bir kaç adım... sonrasıyla pek de ilgilenmez... yani siz siz olun; sakın büyük müzisyenlere, sanatçılara "aman canım ne olacak, bende de olsa o yetenek, ben de yapardım" vs gibi şeyler söylemeyin, yazmayın, aklınızdan da geçirmeyin... gerçekten çok ayıp...

yetenek üzerine çok çalışma!... bunları zaten herkes biliyor, neden yazdım ki boşuna... belki bilmeyen vardır, kalsın artık...

hafiften deli olmak en az pratik kadar önemli bence... en az "hafiften" deli olacaksınız unutmayın... fazlasının zararı yok... o delilik deyip geçtiğim kısım da sizi harekete geçirir... deli cesareti gibi bir şey... özgüven de sağlar... özgüvende de aşırıya kaçmamak lazım...

mesela deliler gibi hayranı olduğunuz vai şehrinize geliyor ama siz kendinize güvenmediğiniz için kabuğunuzu kıramıyorsunuz... bu çok önemli işte...

bazı şeyler hayatınızda sadece bir kere ayağınıza gelir... iki kere çok zor... tek bir gün bakın!... 27 haziran 2015!... patrick saatini bile belirtiyor...

bir diğer konu ise pek de bizim elimizde olamıyor... o da şans... şansınızı kendiniz yaratın diyorlar ya şu çok bilmiş kişisel gelişimciler!... şans yaratılabiliyor mu gerçekten yoksa kişisel gelişimcilerin zırvalıklarından biri mi? bilmiyorum...

bir diğer önemli konu ise "taklit"... evet, sanki çok kötü bir şeymiş gibi geliyor bu taklit etme işi ama kesinlikle olmazsa olmaz... pardon, olmazsa olmaz değil... işe taklit ile değil, tamamen kendine özgü tarzla başlayan çocuk az görmedim ben... bu sayfada da var onlardan... ama o apayrı bir kulvar oluyor... öyle deliymiş gibi davranma değil de gerçekten delilik oluyor o... ben burada genele hitap ediyorum...

işin taklit kısmı, bıçak sırtı denebilecek bir durum... tam kararında olmak zorunda yoksa gümler gidersiniz... bi ayarı var onun... mesela bu yazıda konumuz olan kişi, taklit kısmını çok uzatmış durumda... taklit sadece bir minik adım olarak kalmalıdır...

gerçek ile taklidi arasındaki o fark ise burada yatar... gerçeği varken, taklidini kim yapsın?... bir yolu açan ile o yoldan geçenler arasındaki fark da çok önemlidir... anlaşıldı mı?...

patrick souza gerçekten steve vai'yi de şaşırtacak kadar iyi... aşırı derecede iyi... ama çok iyi olmak tek başına hiç bir zaman yetmez!... bu da anlaşılmıştır herhalde...

çok laf etmişim, hastası olduğum bir vai parçası sıkıştırayım araya... tender surrender... vai'den de mutlaka dinleyin derim...



gelelim en önemli konuya... tutku... bunda aşırıya kaçıp kaçmamak size kalmış... eğer bu yoksa, yukarıda bahsettiklerimin eksiksiz tamamını çöpe atın... istediğiniz kadar yetenekli olun, hiç bir anlamı yok... boşa enerji kaybı... yeteneğin sanıldığı kadar önemli olmadığının bir kanıtı da bu tutku işte...

gerisi size kalmış artık... mesela hayal kurma vs... hayal edince oluyormuş:)... daha bir çok konu var, onlar da size kalmış... bir tek "hırs" a kaptırmayın kendinizi ve yarışmayın, yeter... yarışacaksanız da ille, tek rakibiniz kendiniz olun...

Yorumlar

  1. Harbii manyakmış lan bu herif :D :D

    YanıtlaSil
  2. Günde 18 saat calısıyor ne demek.Ne saçmalıyorsun sen öyle bir adam müzik tarihinde yoktur.İnsanların kafalarını karıştırmayın.:@Ben 12 senedir gitar çalıyor ve virtüözleri yakından takip ediyorum.Gitar olarak bir genelleme yaparsak Paco de lucia'nın üzerine teknik anlamda hiç kimse yoktur.Çünlü tırnakla çalmak penayla çalmaktan 10'larca kat daha zor ve daha çok çalışma gerektirir(PİCADO)gibi.Paco günde 8 saat pratik yaparak bu hale gelmiştir.Bir insanın en iyi 10'da en iyi 3'te olabilmesi içinde gitarı çok sesli çalması gerekir kanaatimce(Naudo rodriguez,Alip ba ta sungha jung vs.).O bir sonraki seviyedir.Birde gitarı 8 parmakla tapping tekniğiyle çalan adamlar vardır(ADAM FULARA).O dahada farklı bir seviyedir.Her yeni jenerasyonda dahada iyi gitaristler çıkar çıkmıştır.Ama baştada söylediğim gibi 18 saat pratik yapan hiç kimse yoktur.Zaten gerekte yoktur.Yapılsa bile sakatlık çıkar.Sürdürülemez.Paylaşım için teşekkürler saat kısmı hariç güzel bir yazıydı..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben onu zırvalık olsun diye yazmıştım... bu mu yani sorun?... müzikle gerçekten ilgilenen biri, 18 saat çalışılmayacağını bilir ve güler geçer... hatta ben de paco de lucia'nın günde 8 saat pratik yapma geyiğine güldüm geçtim... ne tuhaf insanlarsınız yahu:))... işiniz gücünüz yok mu sizin?... aklınız sıra bilginizi göstermek için koca bi paragraf zırvalamışsınız... 8 parmakla tapping yapan çocuk kaynıyor instagram.. siz de çok fazla çoluk çocuk muhabbeti yapmışsınız... buralara bir şeyler yazarken, kimlerin okuyabileceğini ve ağızları dışında her yerleri ile gülebileceklerini de bir akıl edebilseniz çok iyi olacak...

      Sil
  3. Döktürmüşsün maşallah hangisine cevap vereceğimi şaşırdım.Bir iki birşey yazıyım pratiğime döneceğim.Basit ayrıntı dediğin çok ama çok önemli temel birşey.Bir virtüözü çalgıcıdan ayıran en temel şey harcadığı mesaidir.Hiç kimse günde 2 saat pratik yaparak hayranlıkta izlediğimiz gitaristlere dönüşemez.Paco'nun 8 saat muhabbeti bir röportajında geçiyor kendisi söylüyor.Ama söylemese bile ben onun aşağı yukarı ne kadar çalıştığını biliyorum.İşin içindeki herkez aşağı yukarı bilir.Teknolojinin gelişmesi konusuna katılıyorum.Ama söylediğim şeyin hala arkadasındayım.Referans gösterdiğim gitaristlere bakmış olsaydın ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktın.Ayrıca 3 gitari 1 insan nasıl tapping teknigiyle calabilir kardesim her insanın zaten 2 tane eli varken böyle birşey teknik olarak imkansız. https://www.youtube.com/watch?v=c46fr2EZOhQ

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yahu ben adama ayıp olacak diye yorumu sildim... kısaca yazdım çünkü benim arkadaşım kendisi... sen dilediğin gibi yorumlarına devam et... iyi pratikler:)...

      Sil
  4. İyi bir üslupla başladım kötü bitirmeyim istiyorum.Bence bir tarafıyla gülen olursa senin yazdıklarına güler.Bir işi bilen yapar,az bilen akıl verir,bilmeyen eleştirir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "ne saçmalıyorsun sen" diye başlamasaydınız, "yorumunuz ve katkınız için teşekkür ederim" şeklinde bırakırdım... tahminimce çok kaba birisiniz çünkü "ne saçmalıyorsun sen" gibi bir ifadeyi, gayet iyi bir üslup olarak görüyorsunuz:)... ya bence siz boşverin bu saçmalıkları, bol bol gitar çalın... gitar sevdalısının kabası bile benim gözümde dünyanın en ince ruhlu insanıdır:)... kaydettiğiniz videolarınız olursa, gönderin, paylaşayım...

      Sil
  5. Biraz hızlı bir giriş yapmış olabilirim haklılık payın var.Bu konuyu haddinden fazla önemsediğim için belkide.Normalde anlayış sahibi bir insanımdır.Niyetim ne kadar iyi bildiğimi göstermek değil bu işe yeni başlıyacak arkadaşların gözünü korkutmamak,yanlış yönlendirilmelerine mani olmaktı.Ufak bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet verdik anlaşılan..Teşekkürlerimi sunar iyi günler dilerim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

gelem gelem (djelem djelem)...

çingene bayrağı "öldüğüm zaman beni ayakta gömün çünkü bütün ömrüm dizlerimin üstünde geçti" "gyelem, gyelem", "jelem, jelem", "dzelem, dzelem", "dželem, dželem", "delem, delem", "djelem, djelem", "celem, celem"... ve daha bir çok benzeri türevi var bu "gelem, gelem" in... farklı çingene (roman) diyalektlerinde birbirine benzeyen ama farklı yazılan bir çok örneğine rastladım... aşağıdaki fotoğrafta bile, bir yanda dzelem yazarken, hemen yanında verilen sözlerde djelem yazılmış... en yaygın olarak kullanılan ise "gelem" olduğu için, ben de o şekilde yazıyorum... çingeneler, çingene kültürü, müziği ve çingene katliamı hakkındaki aşağıdaki yazıları da okuyabilirsiniz   çingeneler   çingene müziği   tüm dünyadaki çingene halklarının ortak marşı oluyor gelem, gelem... insanın içini titreten çok önemli bir çingene şarkısı... zarko jovanovic e ait... çingeneler arasında çok sevildiği içi

çocuğa gitar nasıl alınır?

başlığı atmam çok uzun sürdü!... "çocuğa gitar nasıl alınır" tuhaf geldi... "gitar çocuğa nasıl alınır" daha tuhaf... "nasıl çocuğa gitar alınır" ilginç oldu... "çocuğa nasıl gitar alınır" daha değişik oldu... her neyse işte, yazının bütün bu değişik sorulara yanıt vermesine çalışayım da olsun bitsin... aslında çok zor bir konu hakkında yazacağım çünkü bu sayfaya "çocuğuna gitar almayı düşünen ama bunu nasıl yapması gerektiğini bilmeyen, işin içinden çıkamayan kişiler" arama motorları tarafından zorla getiriliyorlar ama bu sayfada öyle bir konu yoktu... artık olmak üzere... gelen kardeşlerimiz elleri boş dönmesinler diye düşündüm ve bildiğim kadarıyla yazayım dedim... "çocuğa gitar nasıl alınır" ve "gitar çocuğa nasıl alınır" sorularının yanıtı basit ve hemen geçeceğim; cebe bir miktar para konulur ve müzik aletleri satan yerlerden birine gidilip, satın alınır... bunu geçiyorum... "nasıl çocuğa gitar a

mohsen namjoo

az önce tanıştım mohsen namjoo ile ve yine ilk dinlediğim parçasında, hatta daha parça başlar başlamaz "budur" dediklerimden oldu... şu anda henüz 2. parçadayım ve dinlediğim ilk parça ile ikinci parça arasında zerre kadar alaka yok! sevdim bu adamı:)... zannedersem zaman zaman olduğu gibi "çok engin bir derya" ile karşılaştık yine ve zaten ben de bu bloğu boşuna yazmıyorum, öğreneceğiz bakalım ne kadar enginmiş mohsen namjoo ... karşılaştığım ilk bilgiyi -saçma da olsa- hemen vereyim; ülkemizde muhsin namcu diyenler de var!... hatta uzun uzun tartışmalar bile yapılmış bu konuda!... biri diyor sen hatalısın, öbürü diyor; hayır sen yanlışsın... her konuda olduğu gibi, bu konuda bile ciddi bir ayrışma söz konusu... klasik ülkemiz insanı durumu... tamam, gerçek adı doğal olarak farsça ve yazılışı farklı çünkü mohsen namjoo iranlı bir sanatçı... bu konuda bile tartışmaya ne gerek var anlamış değilim... çok mu zor? bakarsın adamın sayfasına, o neyi kabul etmişse, s

gnossienne

source: martha graham center of contemporary dance www.marthagraham.org Photograph by Soichi Sunami gnossienne denince akla önce yaratıcısı erik satie geliyor doğal olarak ama onun dışında akla hayale gelebilecek her şey de geliyor ruh durumuna göre... özellikle o büyük üne sahip olan gnossienne no 1 dinlerken ben parçayı her seferinde başka başka hissediyorum... bu eserin aslında hiç bir şekilde eğlenceli, neşeli vb filan olması mümkün değil gibi çünkü doğaya aykırı ama bana komik ve neşeli geldiği bile oldu!... yorumu dinleyenin ruh durumuna  bırakabilen bir eser... önce şu yukarıdaki fotodan bahsedeyim, koreografisi amerikalı efsane kadın dansçı martha graham a ait 1926 nisanında prömiyeri yapılan dans gösterisinden... fotoğraf 1927 yılına ait ve gnossienne dans performansından bir enstantane... martha graham, 1991 yılında 97 yaşında öldü... amerikanın en eski dans kumpanyasının kurucusu ve ölene kadar da koreografilerini sürdürmüş... gnossienne ise martha grahamın ilk ba

çocuklar müziğe hangi enstrümanla başlamalı?

piyano neden bu paylaşımı yapıyorum? önce onu yazayım... neden olacak, çok soru geliyor... çocuk ve genç sanatçılarımızı paylaştığım için sık sık, doğal olarak bana soran aile çok oluyor bu konuyu ve bazı başka konuları... en çok sorulan sorulardan biri de şu: "bizim çocuk müziğe çok meraklı, hangi enstrümanla başlasın? hangi kursa gönderelim?" kabaca bu soru çok geliyor... tabii devamı da var... bir kaç soruyu da ayrı bir paylaşımla yazarım... daha önce çocuğa gitar nasıl alınır? gibi bir paylaşım yapmıştım, onu okuyan, bu piyano işini de soruyor haliyle... bir çok özel kurs var... enstrüman satan mağazalar var... müzik öğretmenleri vs var ama galiba anladığım kadarıyla aileler verilecek cevabın tarafsız olmasına özen gösteriyorlar... yani doğal olarak işin içinde ticari, parasal, ekonomik vs vs konular olunca, galiba tatmin edici olmuyor... mesela piyano kursu veren bir yere sorduklarında aldıkları cevabın "piyano" olması onları tatmin etmeyebiliyor... beni de e

can özhan ve öğrencileri

can özhan yazıya nasıl başlayacağımı bilemedim... kaç aydır duruyor bu paylaşım taslak olarak ama elbisesini giydirip, paylaşmam lazım... ben normal koşullarda can özhan gibi ünlü ustaları değil de, ünlü birer usta olacak genç sanatçılarımızı yazıyorum... can özhan da genç sanatçı ve 32 yaşında bu aralar ama bloğun konseptinin çok dışında bir sanatçı artık... çok başarılı ve benim hiperaktif sanatçı olarak tanımladığım sanatçılarımızdan can özhan da.. konserler, projeler, ustalık sınıfları, orkestra kurmalar vb bir çok farklı aktivite devam ederken, bir çok da genç kemancı yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor... hepsi de çok başarılılar ve aslında her biri ayrı ayrı paylaşımları fazlasıyla hak ediyorlar ama ben bu tip paylaşımlar yapmayı tercih ediyorum.. yani ortada bir proje, orkestra, destek programı vs gibi bir ortak çalışma içinde yer alan genç sanatçılarımızı paylaşma gibi... bu paylaşımın konusu ise; en az sanatçılığı kadar başarılı olduğu öğretmenliği can özhan'ın... v

gordion oda orkestrası

gordion oda orkestrası geçtiğimiz haziran ayında yeni bir orkestramız daha dünyaya geldi.. gordion oda orkestrası .. son yıllarda bu konuda çok güzel kıpırdanmalar var ve yeni orkestralar, korolar, projeler, etkinlikler dikkat çekmeye başladı.. bu yeni ve genç oluşumların bir kısmı maalesef çinliler yarasa çorbası içtikleri için çeşitli şansızlıklara denk geldiler ama ben kaldıkları yerden yollarına devam edeceklerinden eminim... orkestranın en önemli hedefi; genç sanatçılara mesleklerini icra edebilme şansı vermek... sadece orkestracılık anlamında değil, solistlik anlamında da kendilerini gösterebilme yolunu onlara açmak... tabii ki bunu yaparken benim gibileri de barok konserlerle buluşturacaklar... buluşacağız gordion oda orkestrasıyla ancak birlikteliğimizin devamı için sürdürülebilirliğin sağlanması da şart... oldukça fazla sayıda genç sanatçımız gordion bünyesinde bir araya geldiler ve büyük bir heyecanla çalışmalarını sürdürüyorlar.. günümüz şartlarında, mutlaka sponsorlarının o

org

benim hastalık boyutunda bir takıntım vardır bu org konusunda, bir kaç paylaşımımda bahsetmiştim daha önce... ülkemizde "org" olarak adlandırılan çok geniş bir müzik aleti grubu olması ve farklı adlandırılmalara gidilmeden, tamamına org adı verilmesidir bu takıntı... aslında bu takıntımda pek de haklı değilim, biliyorum ama üzerinde tuşları olan, birbiriyle alakasız her türlü cihaza tek bir isim verilip, org denmesini de hep yadırgamışımdır...  keyboardlar & piyanolar  başlıklı eski paylaşıma göz gezdirirseniz anlarsınız bu takıntımı... bu gereksiz takıntımda pek de haklı değilim dememin sebebi ise şu; aslında benim "org" denilip geçilmesini yadırgadığım cihazlar da "org" denen şeyin geliştirilmiş, elektronikleştirilmiş, dijitalleştirilmiş halleri... üstelik türkçe karşılıkları da yok ve tamamına org deyip geçmek de yanlış sayılmaz... benim takıntılı biçimde "gerçek org" dediğim ve hayranı olduğum şey aşağıdaki muhteşem varlık oluyor...

ilham perileri

ilham perileri (müzler) biraz sakat bir konuya dalasım geldi, bakalım işin içinden çıkabilecekmiyim... şu anda çok az bilgim var şu ünlü ilham perileri hakkında... şöyle bir olası kaynaklara da göz gezdireyim dedim, gözüm de korktu ama yıllardır hep ilgimi çeker bu ilham perileri... müzler de deniyor, musalar da... ingilizce muses... hemen her dilde yunanca orijinaline sadık kalınmış... Μοῦσαι (moũsai) ise orijinali oluyor... yunanca tabii... müz kelimesinin kökeni de "men" miş... bana pek bi alakasız geldi ama öyleymiş sonuçta... men kelimesi ise çok fazla ciddi anlamlar taşıyor: akıl, düşünce ve yaratıcılık!... umarım ingilizce insanoğlu denen "men" buradan gelmiyordur ama sanki öyle... bu kadarla da kalmıyor, bu 3 ana kavramın altını dolduran konular çok önemli; bilim, edebiyat ve sanat... konu ağır anlayacağınız... men kelimesinden köken aldığı söylenen müzler ise sanat, bilim ve edebiyat alanında eserler veren insanlara ilham getirmekle görevli periler.

concertgebouworkest'te üç bilkentli

meriç nisan soytutan (viyola), arcan isenkul (viyola), kerem erşahin (fagot) bilkent üniversitesi müzik hazırlık lisesi 11. sınıfta öğrenimlerine devam eden meriç nisan soytutan (viyola), arcan isenkul (viyola) ve kerem erşahin (fagot); c oncertgebouworkest young orkestrası tarafından davet edildiler... daha doğrusu; farklı ülkelerden toplam 73 seçilmiş öğrenci arasına girmeyi başardılar... 4-21 ağustos 2022 tarihleri arasında hollanda'da hem eğitim alacaklar hem de önemli solistlerle konser verecekler... concertgebouworkest ; 130 yılı aşkın bir süredir ara vermeden sesini duyuran, dünyanın en iyi orkestralarından biri olarak kabul ediliyor... concertgebouworkest young ise; adı üstünde, bu orkestranın uluslararası gençlik orkestrası oluyor... üç başarılı genç sanatçımız, bu orkestranın etkinliğine katılacaklar... concertgebouworkest young, avrupa ülkelerinde öğrenim gören 14-17 yaş grubundaki genç sanatçılara önemli bir tecrübe kazandırmayı ve eşitlik ilkesi içinde fırsat yar