selin demirelden ilginç projeler

selin demirel

gençler yaratıcı oluyorlar... biz de yaratıcıydık gençken, "hade len ordan, zırva işlerle uğraşacağına, git ödevlerini yap" derlerdi... o yüzden şimdi hiç bir şey yapmıyorum:))... buradan bahaneyle sağa sola laf etmek de iyi oluyor... öğretmene süper bir fikir söyleyecek olsan, iki tane çakardı suratına, bir daha fikir yürütecek halin kalmazdı:)... yok, gerçekten ne ailem öyle idi ne de ilk okul öğretmenim ama o benim şansım... o kadar çok ki o durumda büyüyen çocuk... tabii büyüyen demek zorundayım, yetişen yada gelişen diyemem... o yüzden artık gençlerimiz "açınca içinden su akan musluk" tasarlıyorlar...

neyse... selin demirel onlardan değil... bir süredir ilginç çalışmalar içinde... biraz bekleyip, takip edeyim, bakalım neler çıkacak demiştim... çıktı... selin demirel hakkında daha önce paylaşım yapmıştım, önce onu okuyun derim... ilk tanıdığımdan beri selin demirel bende şu izlenimi uyandırmıştır: kesinlikle sadece iyi bir viyolonsel sanatçısı olarak kalmayacak!... yada şöyle söyleyeyim; en azından, bilinen kalıplar içinde bir çellist olmayacak... tahmin etmek zor ama ileride göreceğiz... sürekli arayış içinde selin demirel...

19 yaşında selin demirel, bu sene ağustos ayında belki de ilk kez doğuya gitti... çocuklara ve kadınlara viyolonsel çaldı... otizmli ve engelli çocuklara konserler verdi... halı dokuyan kadınlarla tanıştı, konuştu ve onlar çalışırlarken çello çaldı...



sonra istanbula döndü... or-yom da çaldı... şişli down kafede çaldı... onlarla sohbet etti... down kafedeki gençlere çello çaldırdı... onların yemeğini yedi...

şişli down cafe
selin demirel - şişli down cafe
Halı dokuyan,emeğini taştan çıkartan, hayatında kadın olmaktan en çok gurur duyması gereken güzel kadınlardan umut buldum. Sizler mesleki hayatımda karşıma çıkacak her zorlukta hatırlayacak olduğum bireylersiniz. Her türlü zorluğa ve şiddete karşı kendi emeğinizi kazanmanız saygı duyulası bir şey.Bach çalarken hiç bu kadar zevk almamıştım! Bu ayın bana öğrettikleri uzun zaman boyunca kendi yaşantımda öğrenemeyeceğim kadar çok oldu. Hepinize teşekkür ederim, iyi ki varsınız
böyle demiş selin demirel... şimdi aklıma ara güler üstad geldi... çok önemli bir lafını hiç unutmam... onu da sırası gelmişken araya sıkıştırayım... benim müzik harici bir bloğumdan idi... o bloğu kapattım, ara ara oradan tranferler yapıyorum:)...

şöyle demişti ara güler:
Bana soruyorlar; 'Sen ne marka makineyle fotoğraf çekersin?' diye... Fotoğraf makineyle mi çekilir?...
Şimdi en iyi, en gelişmiş daktilo bende olsa en büyük yazar ben mi olurum?... Roman daktiloyla mı yazılır?...
Arkadaş; (gözleriyle kalbini göstererek), fotoğraf burayla, burayla çekilir. Ben Singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim! Şunlara bak. Alıyorlar Leica'yı, Canon'u, Nikon'u ellerine, yola düşüyorlar. Bir köylü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam… Koyun sürüsü mü gördüler. Dur! İki şipşak, tamam… Çadır mı gördüler. Dur! İki şipşak, tamam…
ara güler
"Ben bir çobanın fotoğrafını çekeceksem, onunla oturmalıyım, birlikte yemek yemeliyim, gece çadırında kalmalıyım… Onu tanımalıyım. Fotoğrafını ancak ondan sonra çekebilirim."

işte budur!... sanat emektir... ulaşılması hedeflenen her başarı da emeği gerektirir...

bu çok anlamlı alıntıyı acaba nereye sıkıştırsam diye uzun süredir bekliyordum, selin sayesinde en anlamlı yeri buldum... sanatın hangi dalı olursa olsun, müziğin hangi türü olursa olsun, yapılan sanat soyut yada somut hayatı anlatır... çok subjektif sanat yaptığınızı bile düşünüyor olabilirsiniz ama subjektif dediğinizi bir dağ köyünde birileri yaşıyor olabilir... sanatta anlatacağınız her şey aslında bir yerlerde yaşanıyor mutlaka... dünya üstü bir müzisyen bile olsanız, evrende var o...

selin demirel sadece kendisi bir şeyler öğrenmedi bence... viyolonsel de öğrendi bir şeyler:)...


sonra döndü hannover e ve 1 ekim günü konser verdi... bu konserde de kendisine ait bir projesini gerçekleştirdi... "kağıt-kalem-konser"... daha doğrusu, projenin ilk çalışmasıydı... yukarıdaki fotoğrafta görüleceği üzere, dinleyicilere kağıt ve kalem dağıttı... hissettiklerini çizmelerini ve yazmalarını istedi... ben de görmüş gibi anlatıyorum:)... istemiş yani:)... onlar da çizmişler...

hem dinleyiciyi olayın içine çekme, hem de geri dönüş alma açısından çok güzel bir düşünce... üstelik, ucu da çok açık, çok farklı şekillerde değerlendirilebilecek bir konu... her müziğin bir resmi, her resmin de bir müziği olduğundan eminim... aynı müzikten sonsuz sayıda resim çıkabileceği gibi, aynı resimden de sonsuz sayıda melodi çıkabilir... sanatçı için de oldukça heyecan verici olmalı...

tam alakalı olmasa da konuyla, bir kaç sene önce norman perryman hakkında bir paylaşım yapmıştım... müziği fırçalarıyla yaratan müzisyen... dilerseniz, okuyabilirsiniz...

şimdilik bu kadar diyeyim, selinin gelecekteki çalışmalarını da merakla bekliyorum...

Yorumlar

Popüler Yayınlar

Popüler Yayınlar